Her dinde, yaratıcıya boyun eğip bağlantı kurmak üzere merasimler bulundugu gibi İslâmda da Allah'a yaklaşmanın yolu, yükselmenin basamağı/en parlak ve en önemli ibadet, diğer ibadetlerin özü/özeti namaz olup, Hz Peygamber “Namaz dinin direğidir”[Tirmizî, “îman”, 8; Müsned, V, 231, 237; Aclûnî, Keşfü'l-hafâ, I, 31-32] buyurmuş, secdeyi kulun Allah'a en yakın olduğu hal olarak nitelendirmiştir. [Müslim, “Salât”, 215; Nesâî, “Mevâkit”, 35] Kelime-i şehâdetten sonra İslâm'ın en önemli rüknü olan namaz, günde beş vakitte ergin (baliğ ve olgun) her müslümana farz-ı ayn, terki büyük günah olup hesabı sorulacak ilk ameldir. [Tirmizî,“Salât”,188] Önceki peygamberlere/ümetlere de emrolunan namaz(ibadet) [ bk. el-Bakara: 2/83; Yûnus 10/87; Hûd: 11/87; İbrahim: 14/37, 40; Meryem: 19/30-31, 54-55; Tâhâ: 20/14; el-Enbiyâ: 21/72-73; Lokman: 31/17] fetret (ilk vahiy sonrası kesinti) dönemini müteakip farz kılınmıştır. (Önceki dinlerde de bulunduğu hatırlatması, namazın,“Ey inananlar sabır ve namaz (salât) ile yardım isteyin”[el-Bakara: 2/153]ayetinde de belirtildiği üzere güçlüklere karşısı fonksiyonunu ifade eder.) Namaz farz kılınınca Cibril, Hz. Peygamber'i Akabe’ye götürmüş, orada fışkıran su ile önce kendisi sonra Hz. Peygamber abdest almış ve birlikte/cemaatle iki rek'at namaz kılmışlar ve Hz. Peygamber mutlu bir şekilde gelip, eşi Hatice'nin elinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde abdest alıp namaz kılmışlardır. (Kimilerine göre İsrâ süresindeki “Namazda yüksek sesle okuma”[el-İsrâ: 17/110]âyeti, bu gizli namaz dönemiyle ilgilidir.) “Kendi nefsinde bir yakarış ve ürperiş içinde ve pek yüksek olmayan bir sözle sabah ve akşam Rabbini an; gafillerdenolma”[el-A'râf: 7/205]âyetine göre vahy'in başlangıcında namaz, sabah ve akşam kılınan ikişer rek'attan ibaret iken, Mi'racta beş vakite çıkarıldığı yaygın görüş olup, yine yaygın kabule göre Mi'rac’ın ertesi günü, Cibril' Hz. Peygamber'e Kabe'de, namazın vakitlerini göstermek üzere imamlık etmiştir
A) NAMAZIN ÖNEMİ ve HİKMETLERİ
İbadetler, akla uygun fakat, yapı ve muhtevaları kavranıp açıklanamaz ise de namazın, amaç ve hikmetlerine işaret eden âyet ve hadisler mevcut olup, Arapça ifadesinin de (salât/dua etmek, övmek, tazim etmek) işaret ettiği hikmetlerden birisi, Cenâb-ı Allah'ın kudret ve kuvvetini, azabını, rahmetini, mü’minin kalbine nakşedip “Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl; çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkor. Allah'ı zikretmek en büyük şeydir. Allah yapıp ettiklerinizi bilir”[el-Ankebût: 29/45] âyetinde belirtildiği gibi nefsi tehzip ederek her türlü fenalık, hata ve suçtan alıkoyması, hata ve günah kirlerini gidermesidir. Hz Peygamber, “Ne dersiniz, birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?” deyince Sahâbîler, “Kalmaz, ey Allah’ın elçisi” demişler, Hz Peygamber de “İşte beş vakit namaz buna benzer. Allah namaz sayesinde günahları siler” buyurmuştur. [Buhârî, “Mevâkit”, 6; Müslim, “Mesâcid”, 282] Netice olarak şekil ve zikirden ibaret görünen davranış ve okumalar kulluk, münâcât, konuşma, yakınlaşma, müşahede, teklifsiz, aracısız buluşmayı sağlayan eylem ve rükünler olup,“Beni hatırlamak/anmak için namaz kıl”[Tâhâ: 20/14]âyetinde Allah'ı sürekli hatırlamanın en büyük vesilesi olduğu belirtilen namazın mi'racta bizzat tebliğ edilmesi de [Buhârî, “Salât”, 1; Müslim, “îmân”, 263.]Allah'a ulaşma, kavuşma yakınlaşma yolunda önemli bir araç olduğunu gösterir.Yine “Beni anmak için namaz kıl.”[Tâhâ: 20/14] âyetinde belirtildiği üzere namazın özü, kalbin huşuu ve huzuru olduğundan, (sarhoşlara yönelik olsa da)“Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.[en-Nisâ: 4/43] emrine riayet edip ihsan yakalamaya çalışılmalı ki, bir ayette de namazda gaflet ve ciddiyetsizlik içinde olanlar ağır bir üslûpla zemmedilmektedir.[el-Mâûn: 107/4-5]
B) NAMAZIN KILINIŞI (SIFÂTÜ'S-SALÂT)
Necasetten temizlenmiş, abdestli, ayakta (veya durabildiği şekilde) kıbleye dönük niyet edip eller kaldırılarak Allahüekber denir ve eller bağlanıp Sübhâneke okunur. Münferid kılacak sa, Eûzü Besmele çekerek Fâtiha'yı okuyup sonunda âmin der, zammı sûre (bir kısa sûre/üç kısa âyet)okur, Allahüekber diyerek rükûa gider, en az üç kere Sübhâne rabbiye'l-azîm dedik ten sonra Semiallâhü limen hamideh diyerek doğrulup Rabbenâ lekel-hamd der. Ardından Allahü ekber diyerek secdeye gider, en az üç kere Sübhâne rabbiye'l-ealê dedikten sonra Allahüekber diyerek celse yapar, sonra Allahüekber diyerek ikinci secdeye gider ve yine üç kere Sübhâne rabbiye'l-ealê dedikten sonra Allahüekber diyerek ikinci rek‘ata kalkıp ellerini bağlar, besmele ile Fâtiha'yı okuyup âminden sonra zam-ı sure ekler, rükû ve secdeleri ya par, ikinci secde den sonra ka‘de yapıp et-Tahiyyêtü okur. (Rek‘at sayısı ikiden fazla ise bu(ilk) oturuşta(ka‘de-i ûlâ) bir şey eklenmeden Allahüekber diyerek ellerini dizle rine koya rak üçüncü rek‘ata kalkılır, el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin der. Farz ise Fâtiha'dan sonra doğrudan rükûa varır, secdelerden sonra, varsa dördüncü rek‘ata kalkar, dördüncü rek‘at da üçüncü rek‘at gibidir, yoksa ikinci secdeden sonra oturur(ka‘de-i ahîre) Farz değilse, üçüncü rek‘atın Fâtiha'sına âminden sonra, zamm-ı sure eklenip, rükû ve secde yapılır. Dördüncü rek‘at da, üçüncü rek‘at gibi olup secdeleri yapılınca oturulup(ka‘de-i ahîre) Tahiyyâttan sonra salavat (salli bârik) ve Rabbenâ âtinâ (el-Bakara 2/201) Rabbenâ lâ tüziğ (Âl-i İmrân 3/8) Rabbic'alnî, Rabbenağfirlî (İbrâhîm 14/40-41) 'Allahümme innî es'elüke mine'l-hayri küllihî mê âlimtü minhü vemê lem ea‘lem ve eûzü bike mine'ş-şerri küllihî mê âlimtü min hüve mê lem ea‘lem' vb. dualar okunur, (anlamları da okunabilir) selâm verilir.
Namazın sahih/eksiksiz kılınabilmesi için belirlenmiş farzları ve vacipleri/sıhhat şartları, sünnetleri ve âdabı bulunmakta olup, farzın terki namazı bozarken,vacibin terki sehven ise sehiv secdesini, kasten ise (tahrimen mekruh olup) iadesini gerektirir, (Hz. Peygamber'in devamlı yaptığı(muvâzebe),mazeretsiz terketmediği, ifası sevap olan) sünnetin ise kasten terki isâet(Hanefîler'e göre iki mekruhun ortası) olup ceza (ikab) değil kınama/sitem/itâb vardır. (Rükû ve secdede üçten fazla tesbih gibi,Hz. Peygamber'in devamlı olmaksızın yaptığı, mendup anlamına da gelen) edep/âdâb’ın terki ise fazileti kaybetmektir. Hanefîler'de namazın farz ve vacipleri dışında uygun görülen şeyler kuvvetliden zayıfa doğru sünnet, mendup-müstehap, âdâb; diğer mezheplerde ise mendup, bağlayıcı ve gerekli olmaksızın istenen, yapılması sevap şey olup, terkine ise ceza olmasa da, kınama ve sitem vardır. (Cumhurun mendup tanımı ile Hanefîler'in sünnet tanımı örtüşmektedir )
a) Namazın Farzları(Şartları Rükunları)
Namazın,dışındakiler/öncekiler/hazırlık işlemleri (şurûtü's-salât) ve içindekiler/rükünler/unsurlar (erkâ nü's-salât) olarak on iki farzı bulunup, Hadesten taharet, Necasetten taharet, Setr-i avret, İstikbâl-i kıble, Vakit, Niyet;Şartları ise İftitah tekbiri, Kıyam,Kıraat,Rükû, Secde, Ka'de-i ahîre rükünleri olup bunlarda görüş birliği varken, E.Yûsuf ve diğer üç mezhebe göre rükünleri düzgün yapmak (ta'dîl-i erkân), Ebû Hanîfe'ye göre namazdan isteyerek çıkmak (hurûc bi sun'ih), Şafiî ve Hanbelîlere göre farzlar arasında sıraya riayet (tertip) de rükün kabul edilmistir.)
aa) NamazınŞartları(İlk Tekbirden Önce Yapılması Gerekenler)
1) Necasetten Taharet/Maddi Temizlik(İstibra İstinca Elbise ve Mescid Temizliği)
a) Temizlik
Temizlik, İslamda çok önemli bir vecîbe, sağlıklı yaşamın önemli bir şartı, insan olmanın da bir gereği olup Kur'ân’da beden, çevre ve ibadet yerinin temizliğine ısrarla vurgu yapılıp, Allah'ın temizlik konusunda titizlik gösterenleri sevdiği bildirilirken [el-Bakara: 2/125; et-Tevbe: 9/108; el-Hac: 22/26]Hz. Peygamber de Temizlik imanın yarısıdır”[Müslim, “Taharet”, 1], “Allah temizdir, temizliği sever” [Tirmizî, “Edeb”, 41],“Namazın anahtarı temizliktir”[Ebû Dâvûd, “Salât”, 73; Tirmizî, “Taharet”, 3]buyurarak; beden ve çevre temizliğini emir/tavsiye edip örnek olmuştur. İlgili ayet ve hadislere de istinaden belli ilke ve ölçüler getirilerek bazı ibadetlerin de ön şartı sayılan temizlik, genel ve ibadet amaçlı olarak maddî (beden, elbise ve çevre temizliği), hükmî (abbdest ve gusül) ve manevî (uzuvları gıybet, yalan, haram, hıyanet vb günahlardan, kalbi haset, kibir, gösteriş, hırs vb hastalıklardan, benlik ve bilinci mâsivâ’dan temizleme) olmak üzere birbirini tamamlayıcı üç yönlü/kademeli/safhalı (dairesel/içi içe)bir işlemdir.
b) Necaset
Fıkıh kaynaklarına göre, eti helâl veya haram olsun boğazlanmadan ölen/öldürülen/bu hükümde olan kanı akıcı kara hayvanlarının etleri, kan, domuz eti, sarhoş edici içkiler, insan idrarı, dışkısı ve ağız dolusu kusmuğu, yenmesi haram hayvanların eti, idrarı ve dışkısı ittifakla (çoğunluğa göre şarap da, Şâfiîlerde eti yenenlerin idrar ve dışkısı da) necis/pistir.Hanefîler'e göre tavuk, kaz gibi kümes hayvanlarının dışkıları necâset-i galîza/ağır pislik, sığır, koyun, geyik gibi dört ayaklıların, at, eşek ve katırın idrar ve dışkısı ile atmaca, kartal, güvercin gibi kuşların dışkıları necâset-i hafife/hafif pisliktir. Canlı hayvanların bedenleri necis olmayıp (domuz ve köpek ihtilâflıdır) salya, idrar ve dışkıları da etinin hükmüne göre ağır veya hafif necistir. Hayvanların derisi (Hanefîlerde domuz derisi Şâfiîlerde domuz ve köpek derisi hariç meyte/murdar da) tabaklanınca (Hanefîler'e göre boynuz, kemik, tüy, diş gibi katı cüzleri de) temiz sayılır. Hanefî ve Mâlikîler'e göre meni necis olup kuruyunca ovalamakla temizlenmiş olur. Katı ağır necasetin 3.5 gramdan (1dirhem) sıvı ağır necasetin el ayasından (avuç içi) fazlası vücut, elbise veya namaz mahallinde bulununca, hafif necasetin ise bir uzuv veya örtüsünün dörtte birinden fazlasına bulaşması namazın sıhhatine engel olurken, bunların altındaki necasetle namaz kılmak ise mekruhtur.
İstibrâİstinca.
Küçük ve büyük abdest bozduktan sonra yapılması gereken maddî temizlik, akabinde yapılacak hükmî temizliğin ve ibadetlerin sıhhati, ferdin sağlığı, beden ve elbise temizliği açısından önemli olup özellikle küçük abdest bozduktan sonra, idrar yolunda kalabilecek idrar damla ve sızıntılarının tamamen kesilmesi için bir süre bekleme, bundan sonra vücuttaki idrar sızıntılarını temizleme/istibrâ, özellikle erkekler açısından daha önemli olduğu gibi, idrar sızıntısı özürsüz devam ettiği sürece abdest geçerli olmayacağından, idrarın vücuttan iyice çıkmasını beklemek, biraz hareket etmek, yürümek veya öksürmek(istinka) de gerekir. Yine idrar sonrası abdest alınmayacaksa bile istibra yapılmalıdır, ki iyi temizlenilmediğinde kalan idrar sızıntısı, dışkı eseri ve sıçrayan necasetli sular vücuda ve elbiseye bulaşır ve belki de necaset sınırını aşmış olabilirken, ihtiyatlı olan ise iç çamaşırının sıklıkla değiştirilmesidir. Hz. Peygamber idrardan sakınmayı emretmiş, kabir azabının çoğunun idrardan sakınmama sebebiyle olacağını haber vermiştir. [Buhârî,“Vudû”,2,55;İbn Mâce, “Taharet”, 26,47] Ayrıca hem sağlık ve beşerî ilişkiler hem de ibadet hayatı açısından çevre, ibadet mahalli, beden ve elbise temizliğine/istincâ’ya dikkat edilmelididir. İstincanın su ile yapılması asıl olmakla birlikte, su yoksa diğer usullerle yapılmalıdır. İstinca sol elle yapılmalı, su ile yıkadıkdan sonra avret yeri bez veya tuvalet kâğıdı ile kurulanmalıdır.(Sadece tuvalet kâğıdı ile silmek yetersizdir)Yine ayakta bevletmek tahrimen mekruh olduğu gibi, taharete tam müsait olmaması dolayısıyla zorunlu olmadıkça klozetlerin kullanılma ması, paçaları iyi sıvayıp sıçrantıları kurumadan yıkamak, taharet suyuna necaset sıçratmamak, abdesti istibradan en az beş dakika sonra almak,ayrıca koltuk altı ve avret yerinin tıraşı danecasetten tahareti sıhhati içinönemli hususlardır.
2) Hadesten Taharet/Hükmi Temizlik (Abdest Gusül Teyemmüm)
Hadesten taharet, büyük (gusül; cünüplük/cenabetlik, hayız ve nifas gibi büyük hükmî kirliliklerden temizlenme) ve küçük (abdest/teyemmüm; yellenme, kanama, akıntı, idrar ve dışkı yapma gibi küçük hükmî kirliliklerden temizlenme) hadesten taharet olarak ikiye ayrılmakta olup, taharet, genel olarak hem maddî hem de hükmî temizliği, hükmî temizlik de maddî temizliği kapsadığından, neceasetten taharet,hadesten taharetin ön şartıdır (nasıl vakti girmeden namaz kılınamazsa,istincasız ve istibrasız da abdest/gusül alınamaz).
a) Abdest
Arapça vudû (güzellik, temizlik ve parlaklık) kelimesiyle karşılanan, Farsça âb/su ve dest/el kelimelerinden oluşan abdest/el suyu, bazı ibadetlerin ön şartı ve ibadet mahiyetinde hükmî temizlik/belli uzuvları su ile usulünce yıkamak bazılarını da ıslak elle meshetmek” olup Medine de inen bir ayette, “Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar kollarınızı yıkayın, başınızı meshedin ve topuklara kadar ayağınızı yıkayın. Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm edin”[el-Mâide:5/6.] buyurulur ki bu, hem mi'rac gecesi namazın farz kılınmasını müteakip namaz öncesi mendup olarak alınan abdesti teyit eden, hem de abdesti sadece namaz için farz kılan bir hüküm olup, Hz. Peygamber de abdestin alınışını gösterip namazın abdestsiz makbul olmayacağını belirtmiştir. (Buhârî, “Vudû”, 2; İbn Mâce, “Tahâret”, 47) Ayrıca abdest, belli ibadetleri mubah kılan, ibadetlere ruhen hazırlanmaya, âzami verim almaya yardımcı vasıta/vesile ibadet olup, maddî ve manevî faydaları sebebiyle tavsiye edilmiştir.
Abdesti Gerektiren Hususlar.
Abdesti sünnî mezheplerin çoğu namaz kılmak, Kabe'yi tavaf etmek, tilâvet secdesi yapmak, Kur'an'a dokunmak için farz (Hanefiler tavaftavacip) görürken, yatmadan önce, her vakit namaz için abdest almak, ezan okurken abdestli bulunmak mendup görülmüş, hatta manevî destek sağlamasıve Hz. Peygamberin de mümkün oldukca abdestli bulunmasına istinaden, her işe abdestli başlamak ve abdestli olmak tavsiye edilmiştir. Abdestsiz, namaz kılmak(cenaze namazı dahil), şükür ve tilâvet secdesi vb namaz hükmünde fiilleri yapmak, Kabe'yi tavaf etmek, Kur'an'a dokunmak caiz görülmez.(Bakarak/ezbere okumak caizdir.)
1) Abdestin Farzları
İlgili âyete[el-Mâide: 5/6]göre 1. Yüzü (kulak yumuşağından alındaki saç sınırına ve çenenin sonuna kadar) yıkamak.2. Kolları dirseklerle birlikte yıkamak.3. Başı (ıslak el içiyle, Hanefîlerde dörtte birini, Şafiîlerde daha azını, diğer iki mezhepte tamamını) meshetmek. 4. Ayakları topuklarla birlikte yıkamak.Yüz yıkanırken sakal sık ise üstünü yıkamak yeterli iken, parmaktaki yüzüğün altına su alacak şekilde oynatılması, el, yüz ve ayaktaki suyun deriye temasını önleyen maddelerin temizlenmesi gerekir. Ayrıca Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre niyet, Hanbelîler'e göre abdeste başlarken besmele, Şâfiî ve Hanbelîler'e göre âyetteki tertîbe uyma, Mâliki ve Hanbelîler'e göre farzlarda muvâlât (ara vermeden yıkamak) farz olup, Ca'ferîlerde ise, ilgili âyete istinaden ayakların meshi farzdır ve bu görüşe yakın bazı Sünnî âlimler de vardır. Farzları yerine getirilen abdest sahih. olurken suyun temiz ve temizleyici olması, abdest alırken özür durumu hariç abdesti bozan bir durumun bulunmaması, yıkan ması gereken uzuvlarda hiç kuru yerin kalmaması da gerekir. Suyun deriyle temasını önleyen (boyacı, marangoz gibi esnafın, sanatkârların el ve kollarında bulunan boya vb)maddelerin mümkün olduğunca temizlenmesi gerekir, bir uzvun yıkanması sakıncalı ise meshedilir, zararlı ise mesh de terk edilir.
2) Abdestin Sünnetleri ve Âdabı
Abdeste niyet etmek, başlarken besmele çekmek, elleri bileklerle birlikte yıkamak, ağız ve buruna su çekip iyi bir ağız ve burun temizliği (mazmaza ve istinşak) yapmak, misvak kullanmak/dişleri fırçalamak, sakalın içine su girdirmek, el parmaklarını birbirine sokup ovuşturmak, başın tamamını, kulakları ve boynu meshetmek, abdeste sağ uzuvlardan başlayıp sırasıyla üçer defa yıkamak ve su ile ovmak (delk), ara vermeden tamamlamak sünnetleri;kıbleye dönmek, vücuda/elbiseye su sıçratmamak, dünyevi şeyler konuşmamak/abdest dualarını/bilinen duaları okumak, suyu ölçülü kullanmak, sonunda kelime-i şehâdet getirmek, abdest suyundan biraz içmek ve Kadr sûresini okumak da adabıdır.
3) Abdesti Bozan Durumlar
1.İdrar ve dışkı yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan vb necaset/sıvı/madde çıkması ve yellenmek.2.Vücuttan kan, irin vb madde çıkması.(Ağızdan çıkan akıcı haldeki kan, tükürükten fazla veya eşit ise abdesti bozarken, çıkan kan (yaradan sızan irin/su dahil) akmadığı/ dağılmadığı sürece (dağıtmadan silinmesi halinde) bozmaz. Şâfıî ve Mâlikîler'e göre ise idrar ve dışkı yolları dışında çıkan kan vb sıvı maddeler abdesti bozmaz. 3. Ağız dolusu (yemek, safra kan vb) kusmak. 4.Bayılma, delirme, sarhoş olma, uyuma.(Diğer şuur kaybı durumlar süre vs bakılmaksızın, yatarak derin uykuda farketmeden yel vb bir şey çıkmış sayılıp bozarken oturarak uyuyanın ise oturuş şekli ve bozulma ihtimalinin derecesi önemli olup abdest alması daha ihtiyatlı görülmüş, uyku uyanıklık arası hal ise bozmaz denilmiştir)5. Namazda yakındakilerin duyacağı sesle gülmek. (Hanefiler'e göre rükûlu secdeli namazda abdesti de bozarken, diğerlerinde sadece namaz bozulur)6. Cinsî münasebet veya fahiş/aşırı temas ve dokunma. (Hanefîler'e göre erkekle kadının çıplak veya arada bedenlerin sıcaklığını engelleyecek giysi olmadan aşırı şehevî temas, oynaşma ve kucaklaşma abdesti bozar. Aşırılık, Hanefî çoğunluğa göre erkeğin cinsel organının sertleşmesi, İmam Muhammede göre mezi vb yaşlık çıkması, Şâfıîler'e göre tenlerin değmesi, Mâliki ve Hanbelîler'e göre temastan cinsel haz duyulmasıdır. Şâfıî, Mâliki ve Hanbelîler'e göre kendi cinsel organına temas da bozar) 7. Mazeretin sona ermesi. (Teyemmümlü kimse suyu bulunca, mest üzerine mesh yapanın mesh süresi (yolcuya üç, mukime bir gün) dolunca, özürlü kimse için namaz vakti çıkınca abdesti bozulur.)Abdest aldığını bilen kişi bozulup bozulmadığında tereddüt etse, Mâlikîler'e göre bozulur, diğer üç mezhebe göre bozulmaz. (Ağlamak, gözden yaş gelmesi, yara kabuğunun kan çıkmaksızın düşmesi, tükürük ve sümüğe az miktarda kan karışması, ağız dolusu olmayan kusma, ısırılan sert meyve veya kullanılan misvak/diş fırçasındaki akmayan kan (diş eti kanaması hariç), sivrisinek, pire gibi haşeratın emdiği kan, namazda uyuklama, namazda sessiz gülme, tırnak kesme, tıraş olma abdesti bozmaz). Abdestin bozulup bozulmadığıyla ilgili görüş ayrılığı bulunan konularda ihtiyatlı davranılmalı, özellikle imamlar diğer mezheplere göre de abdestine özen göstermelidir.
Özürlü Abdesti
Devamlı burun kanaması, idrarı tutamama, devamlı kusma, yaranın devamlı kanaması gibi abdesti bozan ve kısmen (en az bir namaz vakti) devam eden rahatsızlıklar, kadınların aybaşı ve loğusalık dışındaki kanama ve devamlı akıntıları (istihâze) mazeret/özür halidir. Özürlü(mazur-mazure) her namaz vakti için abdest alır, (bu özür halinin abdesti bozmadığı var sayılarak) o abdestle, başka (idrarını tutamayan özürlünün burnu kanaması gibi) bozan durummeydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vacip, sünnet, eda, kaza, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kabe'yi tavaf edebilir, Mushafı tutabilir. Namaz vaktinin çıkmasıyla da abdesti bozulacağından yeni namaz vakti için tekrar (Şafiî ve Malikilere göre her namaz için ayrı) abdest almalıdır. Özür sebebiyle elbiseye bulaşan idrar, kan vb. madde ise özür devam ettiği sürece namazın sıhhatine engel olmaz. (Daha çok,kadının vajinasının ön kısmından gelen beyaz ve kokusuz akıntı/salgı (rutûbetü’l-ferc) da necasetle karışmadığından temiz sayılır/abdesti bozmayıpelbiseye bulaşması da namaza mani olmaz(Kâsânî, Bedâî’, I, 24; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 305)
Mesh Abdestte elin ıslaklığıyla bir uzuv, mest veya sargı üzerine, teyemmümde ise yüz ve kollara toprak vb madde ile yapılan sembolik bir hükmi temizliktir(Baş, boyun ve kulakların meshi abdestin aslî hükmü, mest ve sargı üzerine mesh ise bedel/halef bir işlemdir).a.Mest Üzerine. Mest, ayağa giymek üzere deri ve benzeri maddeden yapılan, ayakları topuklarla birlikte örten, içine su geçirmeyen(topuktan aşağısının altında veya üstünde ayak parmaklardan üçü girecek kadar bir delik/yarık/yırtık bulunma yan) veya yerde kendi kendine dik durabilen, 6 km yol yürünebilecek bir tür ayakkabı olup, ayakları aynı şekilde örten çizme, potin, çorap (deri kaplı veya altları pençeli,E.Yûsuf ve İ. Muhammed’e göre pençe de gerekmeyen) vbkalın, içini göstermeyen keçe/yün çoraplar, boğazlı terlik vb de Hanefîler'e göre mest hükmündedir.(Bir grup fakihe göre çorap üzerine dahi meshedilir.)Mest üzerine mesh, (abdestli olarak giyilmiş mestin üzerine(yeni abdest alırken) ıslak elin üç parmağını bir defa sürmekten ibaret olup ilk abdestin bozulmasından itibaren mukim 24, yolcu 72 saat boyunca böyle yapar(Çorap niyetine giyiyorsa abdestte ayakları yıkamalıdır)Mest üzerine mesh, abdesti bozan durumlarla, mestin ayaktan çıkması/çıkarılmasıy la, içine giren suyun bir ayağın yarıdan fazlasını ıslatmasıyla, mesh süresinin sona ermesiyle bozulur. Ayaklar yıkanarak alınan abdest devam ettiği sürece mestleri çıkarıp giymekle abdest bozulmazken, mest üzerine mesh abdestlisi olup mestlerini çıkaran ise, ayaklarını yıkayarak abdestini tamamlar. b.Sargı Üzerine.Sargılı bir organın su ile yıkanması zararlı ise, abdest alırken üzeri meshedilir(hükmen yıkama), zararlıysa mesh de yapılmaz. Sargının çoğunluğunu bir defa meshetmek yeterli olup abdestsiz veya cünüp iken sarılmış olması meshe engel olmadığı gibi süresi de yoktur (özür hali devam ettiği sürece sargı üzerine meshedilebilir). Sargı üzerine sarılan ikinci sargıya ve mesh yapılan sargının değiştirilmesi durumunda ayrıca mesh şart değilse de müstehaptır.Yaranın iyileşip sargının çıkarılması halinde sargı üzerine yapılan mesh bozulmuş olup, abdestlinin sargı yerini yıkaması yeterli ise de yeniden abdest almak daha uygun olur. Üzerinde ilâç-merhem bulunan yaraların meshi de sargı üzerine mesh hükmünü alırken, doldurulmuş veya kaplanmış dişler de sargılı veya merhemli yara (veya suyun deriye ulaşmasını engelleyen fakat çıkarılması zor olan boya vb.nin bulaştığı organ) gibi olup, suyun kaplama ve dolguya ulaşması yeterlidir.
b) Gusül
Gusül/gasl/gusl, büyük kirlilik/hades-i ekber(cünüplük hayız ve nifas)’den temizlenmek için bütün vücudu su ile yıkamak (boy abdesti/büyük temizlik/taharet-i kübra) olup, Kur'an'da “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin”[el-Mâide: 5/6]buyurulmuş, hayızlı ve nifaslı(lohusa) kadınlarla gusledinceye kadar cinsel ilişki yasaklanmış.[el-Bakara:2/22.] Hz. Peygamber de bu yönde açıklamalarda bulunmuştur.
Guslü Gerektiren Durumlar
1.Cünüplük. Cinsî münasebet/erkeklik organının sünnet kısmının girmesi veya şehvet/haz duyarak meninin gelmesi (inzal) ile oluşan hükmî kirlilik olup, cinsî münasebet sonunda meni gelsin veya gelmesin kadın da erkek de cünüp olurken, meninin uykuda veya uyanıkken, iradî ya da gayri iradî gelmesi de aynıdır. (Şâfiîler hariç çoğunluğa göre, ağır kaldırma, düşme, hastalık gibi sebeplerle gelen meni cünüplük sebebi değildir.) Uyandığında elbisesinde meni bulaşığı gören kimsenin (ihtilâm olduğunu hatırlamasa da) gusletmesi gerekirken, bulaşık yoksa (hatırlasa bile) gusletmesi gerekmez.Cünüp/cenabet kimsenin namaz kılması, tilâvet secdesi yapması, Kabe'yi tavaf etmesi, Mushafa dokunması, mescide girip orada kalması caiz değilken, dua ve zikir maksatlı besmele Fatiha, İhlâs, Âyetü'l-kürsî vb âyet okumasına izin verilmiştir. 2.Hayız ve Nifas. Hayız (ay başı) ve nifas (loğusalık) kanları kesilince/kesilmese de süreleri dolunca gusül gerekli olup süresini aşan kanamalar (özür/istihâze kanı) kesilince gerekmez, kesilinceye kadar da özürlü hükmüne tabidir. Nifasın süresi Hanefî ve Hanbelîlerde en uzun 40, Mâlikî ve Şafiîler 60 gün olup normal doğumla veya el, ayak gibi uzuvları belirmiş çocuğun düşmesiyle başlar, (önceki düşükler sayılmaz)vebu sürede fâsılalı olarak görülen temizlik de nifastan sayılır. Hz. Peygamber'in bilgi ve onaylarına istinaden[Buhârî, “Hayız”, 20; Müslim, “Hayız”, 69; Ebû Dâvûd, “Taharet”, 105].hayızlı ve nifaslı kadının namaz kılması oruç tutması caiz olmayıp (bu haller ibadetlere engel bir mazeret olup kılsa/tutsa da geçersiz olacağı), namazları kaza etmeyeceği, ancak oruçları temizlendikten sonra kaza etmesi gerektiğinde görüş birliği vardır. Hayızlı ve nifaslı kadının Hanefiler dahil çoğunluğa göre Kur'an okuması, Mushafa dokunması, mescide girip orada kalması caiz değilken (ihtiyaç halinde girebilir, dua ve zikir niyetiyle dua âyetlerini, Fatiha, İhlâs gibi sûreleri, besmeleyi, kelime-i tevhid ve şehâdeti okuyabilir.) Mâlikîler, bazı sahabe ve tabiîn âlimlerine istinaden Kur'an okuyabileceğini, (fakatkan kesilince gusletmedikçe okuyamayacağını, İbn Hazm gusülsüz de okuyabileceğini) söylemişlerdir. Hayızlı ve nifaslı kadının cinsel ilişkide bulunması /bulunulması… temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın..[el-Bakara: 2/222]âyetininde gereği olarak haram olup, ihlal edenin tövbe ve istiğfar etmesi ve ilk günlerdeki ilişki için 4,25 gr., son günlerdeki için yarısı miktarda altın sadaka vermesi gerekir.(Göbekle diz kapağı arasından cinsel amaçla yararlanmak da caiz görülmez) Hayız kanı kesilen kadın gusletmedikçe ibadetyapamaz, cinsel ilişkide bulunamaz. (Hanefi'lere göre alışılmış vaktinde kesilmesinden itibaren bir namaz vakti geçince bulunabilir.) Hayızlı kadın hacda tavaf hariç bütün menâsikini yapabilirken, ziyaret/ifâda tavafı için temizleninceye kadar Mekke'de bekler. (Hanefîler'e göre hayızlı yapılan tavaf geçerlidir fakat ceza kurbanı gerekir. Bekleme imkanı olmayan tavaf eder ceza da gerekmez görüşü de vardır) Çoğunluğa göre, (şehid hariç) müslüma nın cenazesini (cünüp olabileceğini de düşünerek) yıkamak oradaki müslümanlara farz-ı kifâye olup müslüman olanın (günahlarından arınması niyetiyle) gusletmesi de Mâliki ve Hanbelîlerde vacip, Hanefî ve Şâfiîlerde mendup, cünüp ise ittifakla şart, ayrıca cuma ve bayram namazları öncesi, hac/ umre ihramına girerken, vakfe için sünnet, cenaze yıkama, kan aldırma, Mekke ve Medine'ye girme, Berat ve Kadir gecelerini ihya etme, bir toplantıya katılma, yeni elbise giyme, bir günahtan tövbe etme gibi durumlarda müstehaptır.
1) Guslün Farzları
İlgili âyetten de hareketle [el-Mâide:5/6] guslün farzları, tüm mezheplere göre bütün vücudu, Hanefi ve Hanbelîlere göre ağız ve burun dahil yıkamak/mazmaza ve istinşak, (Mâlikî Şâfiî ve Ca'ferîlere göre sünnet), Mâlikî Şâfiî ve Hanbelilerdeniyet etmek(Hanefîler'e göre sünnet) Mâlikîlerde vücudu ovmak, işlemlerin arasını açmamak farzdır. Suyun saç, sakal, bıyık kaş ve örgüsüz saçların diplerine kadar ulaşması gerekli olup, örgülü saç çözülmeden de ulaşması yeterlidir. (Hanbelîlere göre hayız ve nifas temizliğinde çözülüp yıkanmalıdır) Acılması zararlı olan sargıya mesh yeterli olurken, diş dolgusu ve kaplama, suyun deriyle temasını önleyen izâlesi zor boya vb maddeler gusle mani değildir
2) Guslün Sünnetleri ve Âdabı
Gusle besmele ve niyet ile başlamak, öncelikle elleri ve avret yerini yıkamak, bedenin herhangi bir yerinde kir ve pislik varsa onu gidermek, sonra namaz abdesti gibi abdest almak, fakat su birikintisi varsa ayakların yıkanmasını sona bırakmak, abdestten sonra önce üç defa başa, sonra sağ, sonra sol omuza su dökmek, sonra diğer uzuvları yıkamak, her defasında bedeni iyi ovuşturmak, her azayı üçer defa yıkamak, suyun kullanımında aşırı davranmamak, avret yerlerini örterek yıkanmak, gusül esnasında konuşmamak, gusülden sonra çabucak giyinmek guslün belli başlı sünnet ve âdâbı olup abdestin âdabı sayılan diğer davranışlar gusül için de geçerlidir. Müslümanın kaplıca, yüzme havuzu, hamam gibi umuma açık yerlerde yıkanırken avret yerlerini örtmede titizlik göstermesi, başkasının açılan avret yerlerinden gözünü sakındırması, sağlık ve temizlik kurallarına âzami ölçüde uyması gerekir. Hz. Peygamber hamama bir örtü ile girilmesini emretmiş, avret yerlerini açarak veya çıplak yıkanan kimselere meleklerin lanet edeceğini haber vermiştir. [E.Dâvûd,“Hammâm”,2-3; Nesâî,“Gusl”,2.] Hamama gitmeyi doğru bulmayan alimler de açıklık ve hayasızlığa karşı tedbir almaya çalışmış olup bilakis bu vb temizlik mahalleri, İslâm medeniyetinin bir parçası olarak yaygınla şagelmişlerdir
Tabii(Asli/Fıtri) Temizlik Aracı Olarak Su
Temizliğin tabii usulü(temiz ve temizleyici) su ile yıkamak olup, hadesten abdest, gusül ve teyemmümle, necasetten ise yıkama, suda kaynatma, ateşe sokma, silme, ovalama, kazıma, kurutma, toprak serpme, içine necis madde düşen havuz, depo ve kuyuların bir kısmını veya tamamını boşaltma, yapı değişikliği (istihale), boğazlama ve tabaklama usulleriyle giderilmesi de mümkündür. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın insanı ve diğer canlıları sudan yarattığı[el-Enbiyâ: 21/30, en-Nûr: 24/45, el-Furkân: 25/54], temizlenme dahil birçok hikmete mebnî olarak gökten temiz su indirdiği belirtilirken[el-Bakara: 2/22, 164, el-Enfâl: 8/11, el-Furkân: 25/48] hadislerde de su ile temizlik sıklıkla vurgulanarak durgun ve akarsuların, yağmur, kaynak, deniz ve göl sularının maddî ve hükmî temizlikte kullanılması (yine durgun ve akarsuların temizliği ve korunması) ile ilgili açıklamalar yer alır. Hanefîlerde su, doğallık açısından mutlak ve mukayyet, yenilenme ve akıcılık açısından durgunve akarsu olarak sınıflanır.
1) Mutlak Su-Mukayyet Su
Mutlak su, yağmur, kar, deniz, ırmak, kaynak ve kuyu suları gibi yaratıldığı halini (rengi, kokusu ve tadını ve tabiatını/incelik ve akıcılığını) koruyan su olup temiz (hükmî temizlik aracı) ve temizleyici (diğer maddî temizlik ve kullanım aracı) olma açısından şöyle sınıflandırılır. 1.Temiz ve temizleyici sular. (Rengi, kokusu ve tadı bozulmamış, pis madde karışmamış, kullanılması mekruh ve şüpheli hale gelmemiş) Tabii haldeki mutlak sularla, insanın, at, deve, sığır, koyun ve keçi gibi eti yenen hayvan ve kuşların artığı sular böyledir 2. Temiz ve temizleyici fakat kullanılması mekruh sular: Tavuk gibi eti yenen, kedi gibi eti yenmeyen evcil hayvanların, çaylak, doğan gibi yırtıcı kuşların artığı sular böyle olup, (Hz. Peygamber kedi hakkında “O pis değildir, çünkü aranızda dolaşıp duran yaratıklardandır”[Ebû Dâvûd, “Tahâre”,38.]buyurmuştur) eti yenmeyen yırtıcı kuşların artığı sular da (gagaları kemik olduğundan) normal su yoksa hükmî ve maddî temizlikte kullanılabilir. 3.Hükmî temizlikte kullanılmış sular (mâ-i müsta’mel) Çoğunluğa göre özelliklerini koruyor ve maddî kirlilik taşımıyorsa maddî temizlikte kullanılabilir. 4.Temiz ve temizleyici olmayan sular: Pislik düştüğü kesin veya galip zan ile bilinen az sularla, düşen pislikten dolayı rengi, tadı veya kokusu bozulan büyük su birikintileri ve akarsula ve köpeğin, eti yenmeyen vahşi hayvanların artığı sular böyledir. Eşek ve ondan doğan katırın artığı sularla da temiz su yoksa (şüpheli olmakla birlikte) abdest ve gusül alınır ve ayrıca teyemmüm yapılır.Yine, temiz bir maddenin karışmasıyla incelik ve akıcılığını kaybeden mutlak sular veya tabii bir oluşumla meydana gelen (gül suyu, meyve suyu, maden suyu, helâl meşrubat türleri veya içinde nohut, mercimek benzeri temiz şeylerin pişmesiyle incelik ve akıcılığını kaybeden) sular/mukayyet sular da normal su yoksa maddî temizlikte kullanılabilir. Hanefîlerin dışındakilerde de sular 1.Temiz ve temizleyici olan, 2.Temiz fakat temizleyici olmayan, 3 Temiz olmayan diye üçe ayrılmakta olup fazla bir görüş farklılığı yoktur.
2) Akar Su- Durgun Su (Gölet Havuz Kuyu Depo Suları) Hanefîlere göre, necaset düşen akar sularla büyük havuz/(çok su) sayılan durgun suların rengi, tadı veya kokusundan biri degişmedikçe temiz ve temizleyici iken, küçük havuz sayılan durgun sular(kuyular dahil) temiz ve temizleyici olmaktan çıkar, belli miktarı veya tamamı boşaltıl malıdır. (Hanefîler'e göre avuçlanırken el dibine değmeyen yüzeyi 50 m² su, Şafiî ve Hanbelîler'e göre iki külle/206 litre ve fazla su büyük havuz bunların altı küçük havuz, Mâlikîler'e göre abdest ve gusül kabının hacmi az su bunun fazlası çok sudur) Kısaca, necis veya zararlı madde düşen depo, havuz veya kuyunun mümkün olduğunca boşaltılması tavsiye edilirken, pislikten etkilenmeyecek(necasetle temas ihtimali az) olan su ise israfı önlemek adına büyük havuz sayılmıştır.
c)Teyemmüm (Takdiri-Hükmi Taharet)
Abdest veya gusle yetecek suyun bulunmaması veya suyu kullanmayı engelleyen (yürüyerek/vasıtayla gidilip gelinebilecek mesafeden daha uzakta olması, su yolunda bir tehlike bulunması, su satın alma imkânının olmaması/rayiç bedelin çok üstünde olması, suyun sağlık açısından tehlikeli oluşu, suyu elde edecek araç gerecin bulunmayışı, havanın/suyun aşırı soğuk olması gibi) durumlarda hadesi gidermek için, temiz toprak veya yer kabuğundan (taş, kum, çakıl, tuğla, kiremit vb ) bir maddeye sürülen ellerle yüzü ve iki kolu meshetmekten ibaret, abdest ve gusüle bedel bir hükmî temizliktir (İki elin iç yüzü, yüz ve kollar için ayrı ayrı sürülüp birincide iki elin içiyle yüzün tamamı, ikincide sol elin içi ile sağ el ve kol, sağ elin içi ile sol el ve kol dirseklerle birlikte tamamen meshedilir.Yüzün ve kolların ekserisini yeterli görenler de vardır.) Hicri 5.yy da nazil olan; “Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, yahut biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlarla temasta bulunur da su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinize ve kollarınıza meshedin”[el-Mâide: 5/6.] hükmünü/ruhsatını, Hz. Peygamber de tatbik edip açıklamış, fakihler arasında da (ayrıntılar hariç) önemli bir ihtilâf olmamıştır. Niyet, yüzü meshetmek, kolları dirseklerle birlikte meshetmek teyemmümün farzları, başlarken besmele çekmek, sıraya riayet etmek (önce yüz sonra kollar), bunları yaparken ara vermemek, elleri toprağa vurduğunda ileri geri hareket ettirmek ve toprağın parmak aralarına girmesini sağlamak, ellerini topraktan kaldırınca parmaklardaki toz ve toprakları silkelemek de sünnetleri ve âdabıdır. Hanefilere göre teyemmümü namaz vakti girmeden almak caiz olup, su bulunmadığı, mazeret kalkmadığı sürece dilediği kadar farz ve nafile namaz kılınabilirken, diger üç mezhebe göre, vaktin girmiş olması gerekir ve bir teyemmümle bir farz namaz kılınabilir.(Hanbelîler birden fazla kaza namazı kılınabilir derler) Abdesti bozan ve guslü gerektiren durumlar, mazeretin kalkması, teyemmümle kılınan namaz esnasında suyun görülmesi/bulunması teyemmümü bozar(Namazdan sonra vakit çıkmadan su bulunmuşsa Şâfiîlere göre iade gerekirken, çıkınca ittifakla gerekmez.)
3) Setr-i Avret
Setr-i avret, namaz dışında başkalarınca görülmesi ayıp/günah olan uzuvları namazda da örtmek olup (Kur'ân’da cinsel organ(sev'e)galîz avret [el-A'râf: 7/20-22-26-27; Tâhâ: 20/121; el-Mâide: 5/31;en-Nûr: 24/31-58] olarak belirlenirken, hadislere göre erkeğin avreti göbekle diz kapağı arası (Hanefîlere göre diz kapakları da), kadınınki ise, yüz,el,ayak hariç bütün vücudur) Mâlikilere göre (İ.Mâlik‘in baş örtmeyi her halde farz görmesinin sonucu) namazın sünneti, diğer üç mezhep imamı ve Mâlikîlerdeki diğer görüşe göre farzıdır.“Allah, bulûğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez” [İbn Mâce, “Tahâre”, 132; Tirmizî, “Salât”, 160; Müsned, IV, 151, 218, 259] “Kadın bulûğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helal olmaz”[Ebû Dâvûd, “Libâs”, 31] hadislerine göre başörtüsüz kılınan, Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre başı/uyluğunun dörtte biri açık olarak kılınan namaz geçersiz olup(Ebû Yûsuf a göreyarıdan fazlası açık değilse geçerlidir), iadesi gerekir. (İ.Mâlik'e göre vakit çıkınca gerek olmayıp, çıkmamamışsa tavsiye edilir ki bu, avreti, galiz/mugalleza ve hafif/muhhaffefe olarak ayırmaları(erkegin cinsel organı ile makatı galîz, göbek diz kapak arasının diger kısımları hafif, kadının göğsü ve hizasındaki sırtı, kolları, boynu, başı ve dizden aşağısı hafif, diğer yerleri galiz olup, mugalleza kesinlikle örtülmesi gerekirken, muhaffe onun kadar zorunlu değildir) ve namazda baş örtülü kılmayı sünnet/müstehap, açık kılmayı mekruh saymalarının sonucudur (hafif avret açık olarak kılmak genel farzı ihlâl ise de namazı bâtıl etmez) Kadınların kolları, kulakları ve salınık saçlarının avret görmeyen Hanefîler de vardır. Diğer taraftan giysinin/örtünün, tenin rengini göstermeyecek/vücut hatlarını belli etmeyecek kalınlıkta/dokuda ve genişlikte olması gerekli olup, (fakat gösteren/belli eden veya ipek elbise ile kılınan namaz keraheten de olsa geçerlidir.) namazda örtülmesi gereken avret mahallinin dörtte biri irade dışı açılır ve bir rükün süresi(sübhânellâhi'1-azîm diyecek kadar) öyle kalırsa namaz bozulur, bilerek açılırsa derhal bozulur.
4) İstikbâli Kıble
Namaz kılanın kıbleye/Kabe'ye (gören bizzat, göremeyen bulunduğu tarafa) dönmesi (mâsivâyı bırakıp Allah'a yönelmesi) olup, Kıbleyi bilmeyen sormadan bir tarafa yönelir ve yanlış çıkarsa namazı iade eder(45 derece sapmalar sakıncasızdır) soracak birini bulamazsa yıldız, güneş, rüzgâr gibi alâmetlerle kanaat getirdiği tarafa yönelerek kılar ve namazdan sonra yanlış olduğu anlaşılsa da iade gerekmez (doğru yönü namazda anlarsa bozmadan döner), araştırmadan yöneldiği taraf yanlış çıkarsa iade eder, sonradan anlarsa iade gerekmez. (E. Yûsuf iki durumda da iade gerekmez der) Farklı yönlerde kanaat getiren iki kişi birbirlerine uyarak namaz kılamaz, herkes söylediği tarafa döner,Namazda göğsünü özürsüz olarak kıbleden çevirenin namazı bozulurken, hastalık, düşman, yırtıcı hayvan korkusu gibi nedenlerle kıbleye dönemeyen, en rahat olan tarafa döner. Abdestsiz olduğu zannıyla namazdan ayrılıp abdestli olduğunu hatırlayanın namazı mescidden çıkmamış olsa dahi bozulurken,abdesti bozulduğu zannıyla ayrılıp mescidden çıkmadan bozulmadığını anlayanın namazı İ.Âzam'a göre bozulmazken, çıktıktan sonra anlayanınki ittifakla bozulur. Normal durumlarda binek üzerinde, farz kılınamazken (nafile caizdir) yerin çamur olması, namaz kılacak uygun yer bulunmaması gibi zaruret durumlarında sabit binek üzerinde caiz görülmüştür (aracı durdurup, kıbleye dönerek kılınabilir,sürekli gidengemide de kıbleye dönük başlanır gemi döndükçe kıbleye dönülür) Hanefi mezhebi dışındaki mezheplere göre yağmur,çamur, yolculuk gibi sebeplerle cem‘/iki namazı birlikte (dolayısıyla binek yerine uygun vakit ve mekânda) kılmak caiz iken Hanefilerde hacda Arafat ve Müzdelife’dışında cem edilemez
5) Vakit
Farz ve bağlı sünnet namazlar, vitir, teravih ve bayram namazları için vakit şart olup, her bir farz namazın kendi vaktinde kılınması (eda) gerekir. Namazın mazeretsiz geçirilmesi günah olup kazasıgerekirken (sadecebeş vaktin farzı ve vitir), kimilerine göre kaza bile edilemez/vakti geri getirelemez/sadece tövbe hakkı kalmıştır (Niyette, kılınan namazın belirlenmesi/tayini şart eda kaza belirlemesi değilken, mazeret siz terkedilenler kaza edilemez diyenlere göre, mazeretli kaçırılanlar eda niyetiyle kılınabilir.)
a) Farz Namazların Vakitleri
1.Sabah Fecr-i sâdıktan/ikinci fecrden (imsak) güneşin doğmasına (şuruk) kadarki süredir (Fecr-i sâdık/ikinci fecr sabaha karşı doğu ufkunda, tan yeri boyunca enlemesine genişleyerek yayılan aydınlık/beyazlık/beyâz-ı müsta'razî olup, bundan kısa süre (karanlık) önce ufuktan göğe doğru dikey/piramit gibi yükselen, akçıl ve donuk beyazlık/beyâz-ı müstetîl/fecr-i kazib/birinci fecr itibâri değildir.) Hanefilere göre sabah namazının, isfârdan(okun düştüğü yer görülecek kadar aydınlan dıktan) sonra kılınması müstehap, (iade ihtimaliyle şuruka zaman bırakılmalı) diger üç mezhebe göre (ayrıca Hanefiler de kurban bayramı 1.gün Müzdelife'de)taglîsde(ikinci fecr doğunca/ortalık karanlıkça iken) kılınması daha faziletlidir.2.Öğle İ.Âzam’a göre, zevalden (güneşin tepe noktasını gecip batıya meyletmesinden) itibaren, gölge (zevaldeki uzunluğu/fey-i zeval hariç) iki misline ulaşıncaya(asr-ı sâni) kadar; E. Yûsuf, İ.Mu hammed ve diğer üç mezhep imamına göre, bir misline ulaşıncaya (asr-ı evvel) kadar olup, öğleyi asr-ı evvele bırakmamak; ikindiyi asr-ı saniden önce kılmamak evlâdır. (Gündüz örfi olarak şuruktan guruba, şer'î olarak fecr-i sâdıktan guruba kadarki süre olup, örfî gündüzün ortasında/zevalde/40-45 dk süresince namaz kılınmaz. (kerahet vakti, örfî gündüz esasına göre güneş başın üzerindeymiş gibi iken/istiva vakti (geçen gündüzle kalan gündüzün ortası, şer'î gündüzü esas alıp ‘istiva zevalin biraz öncesidir’ diyenlere göre istiva ile zeval arasındaki süredir.)3.İkindi Öğle namazının vaktinin çıkmasından güneşin batmasına kadarki süredir. 4.Akşam Güneşin batmasından şafak kaybolana kadarki süre (Şafak, İ.Âzam'a göre ufuktaki kızıllıktan/kızartıdan sonraki beyazlık; E. Yûsuf, İ.Muhammed ve diğer üç mezheb imamına göre buradaki kızıllık olup, Ebû Hanîfe'nin bu görüşte olduğu rivayeti de vardır) olup, dar olduğu için, ilk vaktinde kılmak müstehap, kızıllık kayboluncaya kadar geciktirmek uygun değildir. 5.Yatsı Akşamın çıkmasından ikinci fec’re kadarki süredir
b) Müstehap Vakitler.
“Vaktin evveli, rahmet, sonu ise mağfirettir”[Tirmizî, “Mevâkît”,13]hadisine göre farz namazları vakti girince kılmak efdal olup faziletli ise tehir edilebilir. Hz. Peygamber’in belirttiğine göre, sabah namazını biraz aydınlanınca/son kısımda (isfâr) kılımak daha faziletli olup, Hanefîler de böyle (Müzdelife vakfesi yapılacağı zaman ise vakit girince faziletli) derken, öğleyi aşırı sıcaklarda serinliğe bırakmak (ibrâd), ikindiyi güneş göz kamaştırmaz oluncaya kadar, (kamaştırmaz olunca t.mekruh.) akşamı girince,yatsıyı gecenin ilk üçte birinde, vitiri fecr’e yakın kılmak efdaldir.
c)Mekruh Vakitler
a.Her türlü namaz için; 1.Güneş doğarken(şürûk).2.Tam tepedeyken(istiva) 3.Batarken (gurûp) sararıp/kızardığında/rahatça bakılabilirken(vaktin farzı hariç) 40-45 dakika. b.Nafile namaz için.1.Fecr’den sonra (sabahın sünneti hariç) 2.Sabahı kıldıktanan güneş doğuncaya kadar. 3.İkin diyi kıldıktan güneş batıncaya kadar. 4. Akşamın farzından önce. 5.Bayram namazlarından önce evde veya camide, sonra camide.6.Arafat Müzdelife cemleri arasında. 7. Farza vakit daralınca. 8.Farza kamet getirilirken (Sabahın sünneti hariç).9.Cuma’da hatibin minbere çıkmasından namaz sonuna kadar.
Kutuplarda Namaz Vakit, namazın edasının şartı/vücubunun sebebi olup,vakti gerçekleşmeyen namaz kural olarak farz değil (mesela şafak kaybolmadan fecir doğması veya güneşin uzun süre batmaması /doğmaması durumunda yatsının vakti gerçekleşmez)ise de namazın asıl sebebi ilâhî hitaptır/tüm müslümanlar beş vakit namazla mükelleftirler.(bir yerde bir namazın vakti gerçekleşmiyor /belirlenemi yorsa, en yakın yeregöre davranılır)
6) Niyet
Namazın geçerli olması gerekli olduğunda görüş birliği bulunan (çoğunluğun sıhhat şartı, Şâfiîlerin ve bazı Mâlikîlerin rükün saydığı) niyet, Allah için namaz kılmayı istemek ve hangi namazın kılınacağını bilmektir. Kalp ile yapılması esas olup, söylenmesi çoğunluğa göre müstehap, Mâlikîler'e göre caiz fakat söylenmemesi daha iyidir(uyuşmazlık durumunda kalpteki niyet geçerlidir). Hanefîlerde farz, vitir, adak ve bayram namazlarına belirleme/niyet şart, (“bugünkü sabah namazına”,“bu/şu vaktin farzını”, günün/ haftanın cuma namazını kılmaya diye niyet edilir) nafile (müekked-gayr-i müekked) namazlara “sadece namaz kılmaya” demek yeterli,“falanca namazın ilk/son sünnetini” diye belirleme şart değilse de (özellikle teravihte, teravih namazına,vaktin sünnetine denilmesi) daha ihtiyatlı görülür (Sonradan gelip farz mı teravih mi bilemeyen, farza niyet eder, farz ise sahih olur; teravih ise nafileye dönüşür ve (kendi farzından önce kıldığı için teravihten sayılmaz.) Cemaatle namazda, muktedinin imama uymaya da niyet etmesi gerekirken, imamın imamlığa niyet etmesi şart olmasa da, kadınların iktidâsının sahih olabilmesi için (nadiren katıldıkları için) gereklidir. Niyetin Zamanı. Niyetin iftitah tekbiriyle yapılması efdal olup, araya namaz aykırı davranış girmeyecekse tekbirden önce de yapılabilir. Tekbirden sonraki niyet, çoğunluga göre geçersizken, bir görüşe göre Sübhâneke veya eûzüden önce yapılırsa geçerli olur. Hanefilerin dışındakiler niyetle tekbirin yakın olmasına önem vermiş olup, özellikle Şafiîlerde tekbirden hemen önce veya tekbirle yapılması gerekir. Niyetin namaz sonuna kadar hatırlanması şart olmayıp, mesela bilerek başlanan farz, nafile zanni ile(veya tersi vb.) tamamlansa da, gecerli olur.
ab) Namazın Rükünleri (Unsurları)
1) İftitah Tekbiri/Tahrîme
Namaza başlama tekbiri olup, ittifakla farzdır/Hanefilerde şart diğerlerinde rükun olup(Buna göre kolunu başını iftitah tekbirinden sonra örten kadının veya üzerindeki necaseti temizleyenin kıbleye dönenin namazı Hanefilerde geçerli, diğerlerinde geçersizdir.) söyleyebilenin Allahü ekber demesi gerekirse de, “Allahü kebîr”, “Allahü azîm” vb. (Ebû Hanîfe'ye göre Arapça dışında tekbir de) yeterli, “estağfırullah, bismillah ” gibi dua ifadeleri gecersiz, “Allah” lafzının elifini uzatarak veya tekrarlamak caiz değildir. İftitah tekbiri (Hz. Peygamber'in ellerini omuz hizasına/kulak hizasına/kulaklarının üstüne kadar kaldır dığı rivayetlerine istinaden), başı hafif öne eğip eller baş parmak kulak memesine değecek şekilde kaldırarak alınırken, iktida da ise tamamen kıyam halinde alınması şart olup rükûda yetişen, kıyamda Allah, rükûda ekber dese, iktidası sahih olmaz.
2) Kıyam
İftitah tekbiri ve her rek'atta asgari kıraatı yapacak kadar ayakta durmak olup gücü yetenin oturarak/çekil diğinde düşülecek eşyaya, duvara, bastona yaslanarak kılacağı farz ve vacip namazlar (Hanefîlerde sabah namazının sünneti de) geçerli olmazken, hasta/ayakta duramayan ise, oturarak, uzanarak, ima ederek, nasıl kılabiliyorsa öyle kılar. Nafile namazlar ise, ayakta durabildiği halde oturarak da kılabilir.
3) Kıraat
Namazda/kıyamdafatiha ile birlikte asgari kısa üç âyet veya buna denk bir uzun âyet okumak olup, Hanefilere göre,nafile, vitir ve iki rek'atlı namazların her rek'atında, dört veya üç rek'atlı farzların herhangi iki rek'atında farz, ilk ikide vacip, ikinci ve üçüncülerde Fatiha vacip (bir rivayette de sünnet) olup muktedi, cehri/acıktan olsun hafi/gizli olsun kıraatla yükümlü degildir, susar imamı zihnen takip eder.(Kıraat, diğerlerine nisbetle zait rükün olup bu (kasr ısrarları) da farzları iki rek'at üzerine görmelerinden dir) Diğer üç mezhepte ise asgari kıraat her rek'atta imam, münferit, muktedi herkesin Fatihayı okumasıdır İlk iki rek'atta Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre sünnet olup muktedi, hafi namazda Fâtiha ve sûreyi, cehri namazda Şâfiîler'e göre sadece Fâtiha'yı okur; Mâliki ve Hanbelîlerde dinler, (A. b. Hanbel'e göre, dinler ve imam ara verdiğinde okur), Şafiîlere göre besmele de Fatihadandır/kıra attır.
Kur'an Meâliyle Kıraat.Çoğunluğu lafız-mana ayırım yapmazken Ebû Hanîfe Kur'an tanımında mânaya öncelik verip, lafzı da kalıp olarak görür. Ebû Hanîfe'den başka bütün müctehidlere göre Arapça ezberleyip okuyabilen kimselerin namazda Kur'an'ı asıl dilinden okumaları farz iken Hanefî mezhebine göre Arapça'ya dili dönmeyen/ezberleyemeyenler öğreninceye kadar kendi dillerinde okuyabilirler. (E.Hanîfe'ye göre dili dönenlerbile okuyabilir ancak mekruh olup Hanefî mezhebi buna uymadığı gibi, onun bu görüşten vazgeçtiği de rivayet edilmiştir)
Namazda Okunan Bazı Salavât ve Dualar.
Allâhümme salli ala Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamîdün mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bêrakte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamîdün mecîd. “Rabbena âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi1-âhirati haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr, bi rahmetike yâ erhame'r-râhimin.”[el-Bakara: 2/201] “Rabbena lâ tüziğ kulûbenâ ba'de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünke rahmeten, inneke ente'l-vehhâb”[Âli İmrân: 3/8.]“Rabbic'alnî mukime's-salâti ve min zürriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ. Rabbenağfir lî ve Ii-vâlideyye ve li'lmü1 minine yevme yekûmü'l-hısâb” [İbrâhîm: 14/40-41.]Allâhümme innî es'elüke mine'l-hayri küllihî mâ âlimtü minhü ve mâ lem a'lem ve eûzü bike mine'ş-şerri küllihî mâ âlimtü minhü ve mâ lem a'lem”(Hadis-Şerif)
Namazda Türkçe Dua.
Hz Peygamber sav, “Namazda insanların kelâmından hiçbir şey (karşılıklı konuşma veya gündelik ifade) uygun olmaz. Çünkü namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'an okumadan ibarettir(başka şey yapılamaz.)”[Müsned, V, 447-448; Nesaî, “Sehv”,20; bk. Müslim, “Mesâcid”, 35; Ebû Dâvûd, “Salât”, 174]Bazı Hanefîlere göre, namazda Kur'an lafızları dışında (“Ey Allahım, beni evlendir, karnımı doyur” gibi) dua edilemezken, diğer alimlerse, namazda konuşma yasağının Mekkede geldiğini, namazdaki dua ve zikir hadislerinin çoğunun ise Medinede varid olduğunu (bu hadislerin “Namaz tesbihten... ibarettir” hadisinin kapsamını daralttığını/namazda her türlü lafızla dua edilebileceğini) söylerler. (İ.Şafiî, neticede duadır namazı bozmaz der.) Hz. Peygamber namaz kılarken arkasında bir adamın “Ey Allahım, bana ve Muhammed'e merhamet et, başka da hiç kimseye etme” diye dua ettiğini duymuş, selâmdan sonra dönerek “Geniş olan bir şeyi (Allah'ın rahmetini) daralttın” demiş [Buhârî, “Edeb”, 27.], (fakat namazı tekrarla dememiş) Yine, Hz. Peygamber rükûdan doğruluşta “Semiallahü limen hamideh” derken, cemaatten Rifâa ra “ve leke'1-hamd… hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh” ilâvesi yapınca selâmdan sonra dönüp “Demin konuşan kimdi?” diye sormuş; Rifâa “Bendim” deyince, “Otuz küsur melek gördüm, senin söylediğin o sözü önce yazıp göğe götürmek için birbirleriyle yarışıyorlardı” demiştir/onu onaylamıştır. [bk. Şevkânî, II, 317-322.]
Kıraatta Sesin Ölçüsü.
Cehri okuma, bütün fakihlere göre, başkalarının duyacağı sesle okuma olup, hafi okuyuş ise kimilerine göre kendi duyacağı sesle/fısıldar gibi, harflerin mahrec ve sıfatlarına göre okuma, kimilerine göre dili hareket ettirerek ses çıkarmadan okumadır(dili kıpırdatmadan ve ses çıkarmadan zihinden geçirme okuma sayılmaz), Bu وَلا تَجْهَرْ بِصَلاتِكَ وَلا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً [el-İsrâ: 17/110] âyetindeki salât’ı kiminin“Kur'an okurken sesini yükseltme, tamamen de kısma; bu ikisi arasında bir yol tut”şeklinde (kıraat), kiminin de “Dua ederken sesini yükseltme, tamamen de kısma. Bu ikisi arasında bir yol tut” şeklinde(dua) anlamasındandır İbn Abbas’a göre, Hz. Peygamber Kur'an okurken kâfirlerin, Kur'an'a, onu getirene, gönderene ve Kur'an'ın geldiği kişiye sövmesi üzerine sesini kimse duymayacak derecede kısınca de bu âyet inmiştir [Buhârî, “Tefsir”, 17, 14/V, 229]Fakat, Hz. Âişenin dua olarak açıkladığı salât [Buhârî,V, 229;Müslim,“Salât”, 31/1,329-330.]Kur'an'da, Hz. Peygamber'in sözlerinde ve Arap dilinde de “dua” anlamında kullanılmış olup, âyetin başında da “De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangi isimle dua etseniz, en güzel isimler O'nundur” ayetine bakınca ikinci anlam daha uygun görün mektedir.
Zelletü'l-Karî /Kıraat Hatası
1.Anlamı bozulacak şekilde kasten kelime dahi değiştirilse namaz bozulur, kasıtsız değiştirmede ise değişen başka bir Kur'an lafzı ise (zabt, i'rap, mâna bozulsa da, kelime sonlarındaki hareke yanlışları anlamı değiştirse de) namaz buzulmazken, Kur'an lafzı değilse bozulur, 2. Bir harf yerine mahreci yakın bir harfi okumak (الصَّمَدُاللَّهُ deki sad’ı, sin okumak, تَقْهَرْفَلا deki kaf’ı kef okumak, قَرِيبٌ فَتْحٌ deki kaf’ı ğayn okumak gibi) namazı bozmazken, çoğunluğa göre “قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ” deki dal’i, te okumak bozar. (“dât” yerine “dâl”, “zel” veya “zı” gibi mahreçleri yakın değil fakat ayırt edilmesi güç harflerin değiştirilmesi de birçok fakihe göre bozmaz.) 3. Şeddeli harfi şeddesiz, şeddesiz harfi şeddeli, uzun okunacak yerde kısa, kısa okunacak yerde uzun, idgam yapılacak yerde idgamsız, idgam yapılmayacak yerde idgamlı okumak namazı bozmaz. 4. Kelimenin bir parçası kesilse, meselâ “el-hamdü...” diyecekken, unutmak, nefesi yetmemek veya tıkanmaktan dolayı, “el...” deyip, durduktan sonra “el-hamdü...” denilse veya okunacak kelime hatıra gelmeyip başka bir kelimeye geçilse çoğunluğa göre (zaruret ve kaçınılması mümkün olmayan bir durum/umûm-ı belvâ oldugu icin) namaz bozulmaz. 5. Kelimeye bir harf ilâve edildiginde, mâna değişmiyorsa namaz bozulmazken, “Allahüekber” ifadesinin başına bir “e” harfi eklendiğinde, anlam bütünüyle değişeceği ve inanç noktasından riskli bir anlam çıkacağı ( “Allah en büyüktür”,ifadesi “Allah en büyük müdür?” olacağı)için namaz bozulur. 6.Anlam bozulmadığı takdirde kelimelerin yerinin değişmesiyle namaz bozulmazken (“وَشَهِيقٌزَفِيرٌفِيهَا” yerine “زَفِيرٌوَشَهِيقٌفِيهَا” okunması gibi.) anlamın değişmesi durumunda bozulur. Fahiş hata ile okunan yerin, düzeltilmesi veya baska bir yerin okunmasıy la, az veya çok âyet atlamakla da namaz bozulmaz.Şâfiî ve Hanbelîler'e göre Fatiha dışındaki okuyuşlarda kasıtlı olmayan hatalarla namaz bozulmaz.
4) Rükû
Eller dizlere erecek şekilde (Hz. Peygamber'in uygulamasında sırt ve baş düz bir satıh oluşturacak biçimde) öne doğru eğilmek olup, bu şekilde asgari “sübhânellâhi'1-azîm” diyecek kadar (tume'nîne), doğrulunca/kıyam vaziyetinde uzuvlar sakin oluncaya dek (kavme) aynı süre beklemek, Ebû Yûsuf ve diğer üç mezhepte farz, Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre vaciptir.
5) Secde
Her rek'atta belirli uzuvları (Hz. Peygamber'in uygulamasında yüz, eller, dizler ve ayak parmak larını/ yedi uzvu) yere (veya yere bitişik bir mahall’e) iki defa koymak/dokundurmak olup, Hanefîlerde, alnın ve ayakların hiç değilse bir ayağın yere dayanması farz, burnun konması vacip, ellerin ve dizlerin konması sünnettir. (Bir ayağın bir parmağını veya sadece üstünü koymak, mazeret yokken alnı kaldırıp burun üzerine secde etmek yeterli değildir) İ. Züfer ile Şâfiî ve Hanbelîlerde, yedi uzvun her birinin bir kısmının değdirilmesi farz olup, Şâfiîlerde avuç içleri ve ayak parmaklarının alt taraflarının değmesi gerekir. Mâlikîlerde, alnın bir kısmı üzerinde yapılması farz olup, yapamayan ima ile secde eder, sadece burun üzerine secde yeterli değildir. Ayrıca, secdede ve celse süresi, rükûdaki tume'nîne ile aynıdır.
6) Ka'de-i Ahîre/Son Oturuş
Namazın sonunda teşehhüt miktarı (Hanefîlerde,“Tahiyyât”ı okuyacak kadar, Şâfiî ve Hanbelîlerde “Tahiyyât” ve ’’salavat’’ okuyacak kadar, Mâlikîlerde en azından selâm vermeye elverişli bir süre) oturup beklemek olup iki rek'atlık namazların oturuşu da bu hükümdedir.
Ta'dil-i Erkân
Rükünleri (özellikle rükûu ve doğruluşu, secdeleri ve celseyi) düzgün, yerli yerinde, düzenli yapmak (sonucu da tuma'nîne/rüknün kemaline kanaat getirmek) olup E.Yûsuf ve diğer üç mez hepte farz (rükün/rüknün şartı), E.Hanîfe ve İ.Muhammed'e göre vaciptir. (Tuma'nîne, kavme ve celse Hanefilerde genel anlamda sünnet ise de kuvvetli görüşe göre ta'dîl-i erkânın boyutları olarak vaciptir)
Namazdan Kendi Fiili İle Çıkmak/Huruc bi Sun’ihi
E.Hanîfe'ye göre namaz, sonunda iradeli bir fiil ile çıkılarak, E.Yûsuf ve Muhammed'e göre teşehhüt miktarı oturunca (rükünleri itibariyle) tamamlan mış olur. Teşehhüt miktarı oturduktan sonra bilerek(verilen selâmı almak, hapşırana “yerhamükellâh” demek gibi) namaza aykırı bir fiille veya, Ebû Yûsuf ve İ.Muhammed'e göre bozucuda olsa irade dışı bir fiille namaz bozulmazken, E.Hanîfe'ye göre abdest alıp irade ile çıkılması gerekirken, teşehhüt miktarı oturduktan sonra namaz vakti çıksa, E.Yûsuf ve İ.Muhammed'e göre namaz tamam, E. Hanîfe'ye göre fâsiddir.Şafiî ve Mâlikilerde çıkmak için birinci selâmın verilmesi; Hanbelîlerde iki tarafa da verilmesi farzdır (Hanefîlerde, Hz. Peygamber'in bazan teşehhüt miktarı oturduktan sonra, selâm vermeden dönüp konuşa rak namazı tamamladığı rivayetlerine istinaden selâmla çıkmakvacip görülür)
b) Namazın Vacipleri
1.Namaza “Allahüekber” sözüyle başlamak. (Hanefiler dışındakilerde farzdır.) 2. Her rek'atta Fatiha okumak.(Hanefilerin dışındakilerde farzdır) 3.Farz namazların ilk iki rek'atında, vacip ve nafile namazla rın her rek'atında Fatiha'dan sonra zamm-ı sûre okumak (Hanefiler dışındakilerde sünnettir.) 4. Farz kıraatı ilk iki rek'atta yerine getirmek.5. Fâtiha'yı, zamm-ı sûreden önce okumak.6.Tek başına kılarken, öğle ve ikindi ile gündüz nafilelerinde kırâatı hafi yapmak.(Sabah, akşam ve yatsı farzları ve gece nafilelereinde serbesttir. İmam ise, sabah, akşam ve yatsının ilk iki rek'atında,cuma ve bayram, teravih ve sonrasındaki vitir namazında cehri, öğle ve ikindinin bütün rekatlarında, akşamın üçüncü ve yatsının son iki rek'atnda hafi yapar.) 7. Secdede alın ile birlikte burnu da yere koymak.8.Üç ve dört rek'atlı namazlar da ikinci rek'atın sonunda oturmak (ka'de-i ûlâ/ilk oturuş).9.İlk ve son oturuşlarda teşehhütte bulunmak/ta hiyyât'ı okumak. 10.Namazın sonunda sağa sola selâm vermek (“es-Selâm” vacip, “aleyküm ve rahmetullahi” sünnettir).11. Farz fiillerin sırasına riayet etmek (kıyamdan sonra rükûa gitmek, iki secdeyi peş peşe yapmak gibi).12. Farz fiili geciktirmemek.13. Ebû Hanîfe'ye göre vitir namazında Kunut duası okumak (İmâmeyn'e göre sünnettir) 14 Ramazan ve kurban bayramı namazlarının her rek'atıda ilâve (zait) üçer tekbir almak (ikinci rek'atlarında rükûa giderken tekbir almak da).15.Gerektiren bir fiilde bulunulmuşsa sehiv secdesi yapmak. (Sonrasında selâm vermek de) 16. Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre ta'dîl-i erkâna riayet etmek,(Ebû Yûsuf’a göre farzdır.) 17.Kıraatta secde âyeti okunmuşsa tilâvet secdesi yapmak (bk. Tilâvet Secdesi).
c) Namazın Sünnetleri
1) Dışındakiler;Ezan ve İkamet
Namaz, Mekke döneminde farz kılınmış ise de, vakitleri bildirmek için bir yol düşünülmemiş veya cemaat le kılınmadığı için ihtiyaç duyulmamış, Medinede ise bir süre sokaklarda “es-salâh es-salâh” veya “es-salâtü camia” diye bağırılmışsa da yeterli olmamıştı. Hicri ilk yılda Mescid-i Nebî' tamamlanıp müslümanlar cemaatle namaz kılmaya başlayınca, Peygamberimiz ne yapılabileceğini görüşmeye başladığı sıralarda birkaç sahâbînin gördüğü aynı rüyadaki ifadeleriyle ilk kez Hz. Bilâl tarafından sabah namazı için, Neccâroğulları'ndan bir kadının evinin damında okunmuş olup şöyledir: Allâhü ekber Allâhü ekber2 Eşhedü en lâ ilahe illallah2 Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah2 Hayye ale's-salâh 2 Hayye ale'l-felâh2 Allâhü ekber Allâhü ekber. Lâ ilahe illallah. Sabah ezanında “Hayye ale'l-felâh”dan sonra iki defa “es-salâtü hayrün mine'n-nevm” denilir ve işitenin“sadakte ve berirte” demesi güzel bulunmuş tur. Erkekler yalnız veya cemaatle namaz kılacakları zaman “Hayye ale'l-felâh”tan sonra iki kere “Kad kameti's-salâh” ilavesiyle ikamet(seri okuma) yapılır. Ezan okumak için vaktin girmiş olması şart olup, girmeden okunmuşsa iadesi gerekir. (Hanefilerin dşındaki mezheplerde sabah namazını ilk vaktinde kılmak efdal olduğu ve önceden duyurulması gerektiği için vakit girmeden okunabilir) Ezan okuyacak kimselerin erkek, akıllı, takva sahibi, güzel ve gür sesli olmaları gerekli olup (Peygamberimiz yirmi kişiden Ebû Mahzûre'nin sesini beğenmiştir.[Dârimî, “Salât”,7]) cahillerin, fâsıklann, çocukların, kadınların ve abdesti olmayanların ezan okumaları, kamet getirmeleri mekruhtur. Her namaz için bir (cuma iki) ezan bir kamet gerekli olup, bir camide vakit namazı, ezan okunarak ve kamet getirilerek cemaatle kılınmışsa, sonradan tek veya cemaatla aynı vakti o camide kılacakların tekrar ezan ve kamet okumaları gerekmediği gibi ezan vaktinden sonra namazı ev veya işyerlerinde kılacaklar da ezan okumaz, cemaat olsalar kamet getirmeyebilirler(ancak getirmeleri müstehaptır.)
Ezan ve kamet vakit namazlarında sünnet olup (vaktin değil namazın sünnetidir) kaza kılarken de okunur. (Birden fazla kılınacaksa, meclis aynı olsun farklı olsun, her namaza ayrı ezan ve kamet okunması daha faziletli görülmüş iken, aynı yerde birden fazla kaza kılınacağı zaman ilkinde bir kere ezan okunup, diğerlerinde sadece kametle yetinilmesi de mümkündür.Bir mecliste ne kadar kaza kılınırsa kılınsın, bir ezan ve bir kamet yeterlidir görüşü de vardır) Ezan ve kamete ayakta kıbleye dönerek başlanıp Hayye ale's-salâh derken sağa, Hayye ale'l-felâh derken sola dönerek (minareden okuyorsa, sağdan sola doğru dolaşarak) devam edilir, sesin gür çıkması için iki parmakla veya ellerle kulaklar kapatır, cümleler arasında biraz beklenip ikinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir (terassül/irtisal), kamet ise duraklama dan/seri olarak(hadr) okunur. Söz ve beyitleri tertibe göre okunma yan ezan ve kamet yeterli olsa da iadesi uygun görülmüştür. Camide iken bir vaktin ezanı okunursa, o namazı kılmadan çıkmak mekruh olup, tek kılıp çıkınca da cemaati terk sebebiyle kerahet işlemiş olur. Bir kimse tek başına namaz kıldıktan sonra, camiden çıkmadan cemaatle namaza durulsa, cemaat fazileti kazanmak ve muhalefet töhmetinden kurtulmak için imama uyulabilir (nafile sayılacağı, sabah ve ikindiden sonra da nafile mekruh olduğu için öğle veya yatsı olmalıdır) “Ezanı işittiğiniz zaman, müezzine icabet edin” [Buharı,“Ezan”,7] hadisine ittibaen (tekrarlayıp, tasdik edip, cemaate katılmak üzere) ezan ve kameti işitenin müezzin gibi tekrar etmesi “Hayye ale's-salâh”ve“Hayye ale'l-felâh” derken, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi'1-aliyyi'l-azîm” demesi müstehaptır.) Peygamberimiz sav ezanın peşinden “Allâhümme rabbe hâzihi'd-da'veti't-tâmme ve's-salâti'1-kâime, âti Muhammeden el-vesilete ve'1-fazileh (ve'd-derecete'r-refîah). Veb'ashü makamen mahmûdeni'llezî va'adteh (İnneke lâ tuhlifü'1-mîâd) duasını okuyana şefaatinin hak olacağını bildirmiştir.[Buhârî, “Ezan”, 8.]Esasen müekked sünnet olan ezanın bir bölgede hiç okunmaması sert yaptırımlara konu olup, vacip veya farz-ı kifaye gibi görülür. Ezan, namaz vaktini duyurmanın yanında, yeni doğanın kulağına da okunur ki Peygamberimiz de torunu Hasan’ın kulağına okumuştur. (mendup)
2) İçindekiler
1.İftitah, kunut ve bayram namazı ilâve tekbirlerini alırken erkeklerin ellerini (açık, kıbleye dönük, parmaklar normal şekilde) kulaklarına, kadınların göğüs hizasına kadar (muktedînin imamın peşinden) kaldırması. 2. Ardından erkeklerin göbek altından sağ elin serçe ve baş parmaklarıyla sol bileği kavraya rak, kadınların göğüs üstünden sağ elini düz şekilde sol eli üzerine koyarak bağlaması (itimat) (önce salıp (irsal) sonra bağlanmaz.) 3. Kıyamda ayakların arasını dört parmak kadar açık bulundurmak. (İftitah ve ara tekbirlerde, ellerin kaldırılması(ref’), hizası, kıyam ve rükûda ayak arası mesafe vb de mezheplere göre farklılıklar vardır.) 4. Namaza Allah'ı överek, sena ederek başlamak. (tahrîmenin peşine Sübhâneke okumak) 5.Tek kılanın sadece ilk rek'atta ve Sübhâneke'den sonra Eûzü billehi mine'ş-şeytâni'r-racîm demesi (teavvüz) (Cemaatle namazda imamdan başkası okumaz.) 6. Tek kılanın ve cemaatle namazda imamın, her rek'atta Fâtiha'dan önce besmele çekmesi. (muktediye gerekmez.) 7. Sübhâneke ve eûzü besmeleyi hafi okumak, Fatiha sonunda okuyanın, işitenin hafi olarak “âmin” demesi8. Tek kılarken zamm-ı sûrenin, sabah ve öğlede uzun(tıvâl-i mufassal;Hucurât-Bürûc arası), ikindi ve yatsıda orta uzun(evsât-ı mufassal;Bürûc-Beyyine arası) akşamda kısa sûrelerden(kısâr-ı mufassal; Beyyine Nâs arası) sûrelerdenseçilmesi. (Cemaatle namazda duruma göre seçilir) 9. Rükûa varırken tekbir almak(intikal) 10. Rükûda üç kere “Sübhâne rabbiye'1-azîm” demek.11. Rükûdan doğrulurken “Semiallahü limen hamideh” demek (tesmî’). (muktedi söylemez.) 12. “Semiallahü limen hamideh” dedikten sonra, “Rabbena leke'1-hamd” demek (tahmîd). (tek kılan, muktedi ve imam da söyleyebilir. Ebû Hanîfe'ye göre imam söylemez). 13.Tek kılan, tesmî' ve tahmîdi hafi, imam tesmîi sesli söyler. (imamın sesi duyulmuyorsa tekbirlerin yanında tahmîd de yüksek sesle okunur.) 14. Erkeklerin, rükûda dizleri dik ve arkaları düz şekilde dizlerini elleriyle açık olarak kavraması, kadınların dizleri bükük ve arkaları meyilli şekilde parmakları bitişik olarakellerini dizleri üzerine koyması 15. Rükûda başı doğru tutmak.16. Rükûdan doğrulunca dik durmak (kavme). (ta'dîl-i erkândan olma ihtimaline binaen vacip de denilmektedir.) 17. Rükûdan doğruluşta (kavmede), bayram tekbirleri arasında elleri salmak (irsal).18. Secdeye varırken sırasıyla dizleri, elleri, yüzü koymak, kalkarken de, tersini yapmak; varırken kalkarken “Allahüekber” demek.19. İki secde arasında celse/kısa bir oturuş yapmak. (ta'dîl-i erkândan olma ihtimaline binaen vacip de denilmektedir.) 20. Secdelerde başı iki el arasında eller yüze yakın, parmakların bitişik, el ayasının yere yapışık olması.21. Secdelerde üçer defa “Sübhâne rabbiye'1-a'lâ” demek.22. Erkeklerin, secdede iken karnı uyluklardan, dirsekleri yanlarından ve kolları yerden uzak tutması, kadınların, alçalıp kollarını yanlarına bitiştirip karnı uyluklarına yapıştırması 23. Celsede elleri uyluklar üzerine koymak.24. Celsede ve ka'dede, erkeklerin sol ayaklarını yere yayıp üzerine oturup sağ ayaklarını parmaklar kıbleye gelecek şekilde dikmesi, kadınların ayaklarını sağ yana yatık şekilde çıkarıp oturması (teverrük) 25. Tahiyyât'ın teşehhüdünde “lâ ilahe” derken sağ elin şahadet parmağını yukarı kaldırıp “illallah” derken indirmek.26 Tahiyyât'ı hafi okumak. 27.Rek'atı ikiden ziyade farzların ilk iki rek'atının dışında Fatiha okumak.28. Son oturuşta, Tahiyyât'tan sonra salavat okumak. (müekked sünnettir.) 29. Salavattan sonra dua etmek.30. Selâmı önce sağa sonra sola “es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâh” diyerek vermek. (İmam, hafaza melekleri ile cemaate; muktedi cemaate ve imama; tek kılan ise meleklere selâm vermeye niyet eder. İmam sola verirken sesini alçaltır. Muktedinin selâmı, imamın selâmının hemen ardından olmalıdır. Birinci rek'attan sonra yetişen(mesbûk) muktedînin imamın ikinci selâmını beklemesi sünnettir.)
d) Namazın Âdabı Müstehapları
1.Namazda hem görünüşte hem iç dünyada tevazu, sükûnet ve huzur içinde bulunmak.(Bunun için de nanamaz öncesi giysinin düğmelerini iliklemek vb şekilde kıyafete çeki düzen vermek) 2. Kamet sırasında “hayye alel felah” denirken imam ve cemaatin ayağa kalkması.3.İmamın (müezzini tasdik mahiyetinde) “kad kameti's-salâh” denilirken namaza başlaması (Kamet bittikten sonra da başlayabilir. Ebû Yûsuf ile diğer üç mezhep imamına göre saflara düzen verilebilmesi için bittikten sonra daha uygundur. Kamet getirilirken gelen kişi ise oturup cemaatle kalkar.)4. Erkeklerin iftitah tekbiri alırken ellerini yenlerinin dışına çıkarmamaları.5.Namaza dururken kalbin ameli olan niyete lisanın fiili olan sözü eklemek (Söyleme kalbin amelini engelliyorsa kalbin niyeti ile yetinilir.) 6. Namazda huşu üzere bulunup, kıyamda secde yerine, rükûda ayaklarının üzerine ve secdede burnun iki kanadına, otururken kucağına ve uyluk üzerlerine ve selâmda omuz başlarına bakmak.7. Namazda mümkün oldukça öksürüğü, geğirmeyi gidermek ve esneme durumunda ağzı tutmak, dudakları dişlerle olsun kapamak; bu da yeterli olmazsa sağ el ile kapamak. 8. Tek başına kılanın, rükû ve secde tesbihlerini üçten fazla yapması.
D) NAMAZA AYKIRI DAVRANIŞLAR
a) Mekruhat (Namazı Zayıflatan Davranışlar)
1.Namazda kalbi meşgul edecek, huzur ve huşûdan alıkoyacak,namazın yapısına, gerektirdiği saygı, tazim ve tevazuya aykırı davranış, namazın vaciplerinden ve sünnetlerinden birinin terki.( Kasten Fatihanın terki tahrîmen mekruh, (namaz sahih ise de iadesi vaciptir) Sübhânekeyi, rükû veya secde tesbihatının terki tenzîhen mekruhtur (müekked sünnetin terki, vacibin terki gibi olup tahrîmen mekruha yakın, müste habın/adabın (mendup) terki ise fazileti terketmektir/terk-i evlâdır 2.Namazı tamamlama veya zararı giderme amacı taşımayan, parmak çıtlatmak, giysisinin kolunu kıvırmak, peş peşe olmayan (amel-i kesîre ulaşmayan) adım atmak, sinek vb. haşeratla meşgul olmak gibi davranış. (secdeye mani sarık vb. şeyleri çekmek, akrep vb öldürmek mekruh değildir) 2.Namaza fiillerinde özürsüz yere sünnete ve âdaba uymamak (Duvar, direk, baston vb. şeye hafifçe yaslanmak; secdeye varırken elleri önce koymak, kalkar ken dizleri önce kaldırmak; ka’delerde bağdaş kurmak veya dizleri dikmek; kıyamda elleri salmak, erkeklerin secdede kollarını yere yapıştırması gibi) 3. Kıyam, rükû ve secde aralarındaki tekbir ve zikirleri sonraya bırakmak.4.Namazda esnemek, gerinmek ve boğazı açıyormuş gibi yapmak. (mümkünse esnememeye ve özellikle grip kişi(aslında cemaate katılması mekruhtur) öksürmemeye çalışmalı, değilse sağ eliyle ağzını kapatmalıdır). 5.Namazda iken verilen selâmı el veya baş işaretiyle almak. (Tahrîmen mekruh olup kimilerine göre namaz bozulur.) 6. Huşuu artırma veya uygunsuz bir şeyden sakınma dışında gözleri yummak, sağa sola veya aşağı yukarı çevirmek, başı hafifçe bir tarafa çevirip bakmak.7. Abdesti sıkışık olduğu halde namaz kılmak. (Hz. Peygamber sıkışık durumda veya yemek hazırken durulan namazın faziletinin tam olmayacağını belirtmiştir[Müslim, “Mesâcid”,67.]) 8. Elbise, vücut veya namaz mahallinde namaza mani ölçünün altında necaset bulunması, kirli elbise ile kılmak9.Kirli şeyler karşısında, yakınında, huşua mani ortamda namaz kılmak. (ateşe, insan veya hayvan tasviri bulunan resim ve heykele, insanın yüzüne karşı)10. Başkasına yerinde veya elbisesiyle izinsiz namaz kılmak. 11.Dişler arasındaki namazı bozmayacak miktarda.(nohuttan küçük) yiyeceği yutmak 12. İmamdan önce rükû ve secdeye gitmek veya rükû veya secdeden doğrulmak. (namazı bozar, dönüp imamla uyulmazsa, o rek'at eksik kalır ve tamamlanması gerekir, bu da yapılmazsa namaz bozulur diyenler de vardır.)13. Kıraatın sünnetlerinden birini terketmek.(İkinci rek'atta birinci rek'attan daha uzun okumak,bir rek'atta bir sûreyi iki kere okumak, farzların ilk iki rek'atında Fâtiha'dan sonra aynı sûrenin okunması, (nafilelerde okunabilir) Fâtiha'dan sonra sürekli aynı sûreyi okumak, zamm-ı sûrelerde (birinci rek'atta Kevser, ikinci rek'atta Fîl süresi şeklinde) Kur'an sırasına uymamak.)
b) Müfsidât (Namazı Bozan Şeyler)
1.Namazın rükün veya şartlarını eksik bırakmak 2.Bilerek veya yanlışlıkla konuşmak.(Birine seslenmek, hitap etmek, selâm vermek, merhaba demek, selâma karşılık vermek,aksırana “yerhamükellah”, “çok yaşa”demek, cevap/tepki amaçlı âyet okumak, Hz. Peygamber anıldığında salavat getirmek, son oturuşta “Allahım, bana baklava, börek yedir; falanla evlendir...” diye dua etmek gibi) 3.Amel-i kesirde (musafaha yapmak, el sıkışmak gibi çok veya aşırı davranışta) bulunmak/namaz kılmıyor izlenimi vermek (Ancak Hz.Peygamber’in uygulamarına istinaden, omuza çıkan çocukları indirmek/kenara çekmek bozmaz denilmiştir) 4.Yönü kıbleden çevrilmek. 5.Namaza durduktan sonra susam tanesi kadar da olsa ağza bir şey alıp yiyip içmek. (Namaz öncesinden dişler arasında kalmış şeyi yutmak bozmazken, sakız veya büyük küçük bir şeyi çiğnemek, gevelemek, namaz öncesi ağıza alınan şekeri eridikçe yutmak bozar) 6. Özürsüz olarak boğaz hırıldatmak (tenahnuh), öksürmeye çalışmak. (zorlamaksızın öksürmek, sesteki hırıltıyı gidermek, namazda olduğunu belirtmek, yanlış okuyan imamı uyarmak için öksürmek bozmaz.) 7. Üf, tüh diye bir şeyi üflemek, uf, puf diyerek bezginlik göstermek, ah, oh demek, inlemek. (Huşu ve ibadet aşkıyla ah çekmek, inlemek bozmaz.) 8.Kendi duyacağı kadar gülmek (Yakındakiler duyarsa abdest de bozulur. Baliğ olmayan çocukların sadece namazını bozar, abdestini bozmaz. Hanefilerin dışındakilerde kahkaha dahi abdesti bozmaz.) 9.E.Hanîfe'ye göre ezberlenmemiş âyeti Mushaftan/ekrandan/levhadan okumak (E.Yûsuf ve Muhammed'e göre bozulmaz ise de Ehl-i kitaba benzenildiği için mekruh, Hanbelîler'de mekruh olmakla birlikte caizdir. Göze ilişen yazıya bakmak da bozmaz.) 10. Öğleyi cuma, yatsıyı teravih veya kendisini seferi zannederek selâm vermek .(birinci oturuşu, son oturuş zannederek selâm vermek sadece sehiv secdesi gerektirir). 11.Farkında olmayarak veya unutarak dahi, avret yeri açık veya namaza mani miktarda necasetle bir rükün eda etmek veya bir rükun süresi (üç defa “sübhânellâh” diyecek kadar) geçmesi.12.Sabah namazını kılarken güneşin doğması, bayram namazını kılarken zeval vaktinin olması,cuma namazını kılarken ikindi vaktinin girme si, tertip sahibinin (vitir hariç altı ve daha fazla vakit namazı kazaya kalmamış kimsenin), vakit de kısıtlı değil isekaçırdığı (fâite) bir namazı hatırlaması, teyemmümle kılarken suyun görülmesi/ bulunması, özür sahibinin özrünün ortadan kalkması, mest üzerine mesih süresinin dolması, mesih yapılmış mestin ayaktan çık(arıl)ması. (Önünden geçilmekle bozulmazken, mükellef biri bilerek geçerse günahkâr olur, açık alan ve büyük camide secde mahallinden; küçük mescidde karşıdan geçmek ise mekruhtur. Tedbir açısından sütre edinmek/bir sütunu veya baston, şapka ve şemsiye gibi şeyleri siper edinmek müstehap olup,cemaatle namazda imamın sütresi, ona uyanlar için de sütre sayılırken, tavaf edenlere karşı sütreye gerek yoktur.)13.Abdestin bozulması.(Hanefîler'de namazın sonunda ve bilerek yapılmışsa, kendi fiili ile çıkmış sayılacağı için bozulmazken, burun kanaması vb özürün üzerinden bir rükün süresi geçmedikçe yine bozulmayıp, kişi dilerse abdest alır ve kaldığı yerden devam eder, isterse yeniden kılar.)
E) NAMAZ ÇEŞİTLERİ
Hanefilerin dışındaki çoğunluk, vacip hüküm kategorisini kabul etmedikleri için namazı genel olarak vacip (farz) ve nafile şeklinde ikiye Hanefîler ise. farz, vacip ve nafile olarak üçe ayırırlar.(Hanefilerde, mektûbe/Allah'ın farz kıldığı ve mesnûne/sünnetle sabit(vacip ve nafile) ayrımı da vardır.) Ayrıca farz, vacip, sünnet (vakitlere bağlı/revâtib; Hz. Peygamberin yaptığı bağlayıcı/gerekli olmaksızın istediği/ teşvik ettiği, devamlı yapıp nadiren terk ettiği sabahın farzından önce iki rekat gibi) venafile(vakitlerden ayrı/regaib;Hz Peygamberin devamlı yapmasa da teşvik ettiği Hanefîler'in mendup/müstehap dediği ikindi/yatsının farzından önceki dört rek'at) tasnifi de vardır
a) Farz Namazlar
Farz namazlar aynî (farz-ı ayn; her mükellefin bizzat yükümlü olduğu beş vaktin farzı) ve kifaî (farz-ı kifaye; birileri kılınca herkesten yükümlülüğü kalkan cenaze namazı) olmak üzere ikiye ayrılır.
1) Beş Vakit Namazın Farzları
Vakit namazn farzları; 2 rekat sabah, 4 rekat öğle, 4 ikindi, 3 rek‘at akşam ve 4 rekat yatsı olmak üzere toplam 17 rek‘at farzı vardır.
2) Cuma Namazı
Cuma, müslümanların haftalık toplu ibadet günü olup(ehl-i kitabıngünü iken, yahudiler cumartesiyi, hıristiyanlar pazarı benimsediler)Bir hadiste “Güneşin doğduğu en hayırlı gün cumadır; Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkmıştır. Kıyamet de cuma günü kopacaktır.” [Müslim,“Cum'a”,18.]buyurulmakta,başka bir hadiste, bu günde dualara icabet saati bulunduğu haber verilmekte” [Hâkim, I,279.] cuma günü gerekli temizliği yaptıktan sonra camiye gidip hutbe dinleyen ve namazı kılan kimsenin önceki cuma ile o cuma arasındaki günahlarının affedileceği belirtilmekte [Buharı, “Cum'a”,6,19; Müslim, “Cum'a”,26],bu günü hafife alarak üç cuma namazını terkedenin kalbinin mühürlene ceği bildirilmektedir [Ebû Dâvûd, “Salât”, 204] (Kurban bayramı arefesi cumaya rastladığın daki haccın “hacc-ı ekber” kabul edilmesi de bu günün önemini ifade eder.) Cuma günü, namaza gelmeden önce tırnak kesmek, dişleri temizlemek, temiz elbiseler giymek, hoş kokular sürmek, boy abdesti almak sünnettir. (bazılarınca gusül farzdır) “Ey iman edenleri Cuma günü namaza çağırılınca Allah'ı anmaya (namaza) koşun ve alışverişi bırakın….”[el-Cum'a: 62/9-10.]ayeti“Allah, önemsemediği için üç cumayı terkedenin kalbini mühürler.”[Ebû Dâvûd,“Salât”, 204; İbn Mâce, “îkâmetü's-salât”, 93; Tirmizî, “Cum'a”,7; Nesâî, “Cum'a”,2.] “Bazı kimseler, ya cuma namazını terketmekten vazgeçerler ya da Allah onların kalplerini mühürler ve artık gafillerden olurlar”[Müslim, “Cum'a”, 12; Nesâî, “Cum'a”, 2] hadisleri cuma namazının faziletini, kuvvetli farz olduğunu ve özürsüz terkinin büyük günah olduğunu bildirmektedir.Hz. Peygamber cuma namazını ilk defa hicret esnasında, Medine yakınlarındaki Rânûnâ vadisinde/Salim b. Avf kabilesini ziyaretinde kıldırmıştır.(Es'ad b. Zürâre'nin hicretten önce Medine'de kıldırmasına bakıldığında Mekke'de farz olup ancak kılınamamıştır;hicrette farz kılındığı düşünüldüğün de ise Es'ad b. Zürâre'ninki nafile olmaktadır) Cuma namazı, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınan (yerine geçen) farzı iki rek'at bir namaz olup öncesinde hutbe okunması sıhhat şartlarındandır.
a) Şartları
aa)VücûbŞartları.
1.Erkeklik (Hz. Peygamber kadın, çocuk, hasta ve köle hariç, her müslümana farz olduğunu bildirmiş olup [Ebû Dâvûd, I, 280; Hâkim, I, 425] bundaittifak/icma oluşmuş olup (ancak kadınlar isterse katılabilirler) bazıları ayetteki farz hitabına (bazı karineler müstesna)kadınları dahil etmezken, bazıları, o dönem kadına, ailedeki görev ve sorumluluklarına, cemaat ve dayanışmadaki yerine istinaden dışarıda tutulduklarını söyleyerek dahil ederler.
2.Mazeretsizlik (Gittiğinde hastalığı artacak hastaya, hastasına zarar gelecek bakıcı/hemşire/doktora, yürüyemen yaşlıya, bulaşıcı hastalık taşıyana,tüm mezheplere göre, camiye götürecek kimsesi olmayana, ayakları felç veya kesilmişe, yatalak olana, Hanbeliler, Ebû Yûsuf ve İ.Muhammed'e göre götürecek kimsesi olmayan köre (Ebû Hanîfe, Mâlikî ve Şâfiîler'e göre olsa bile)ağır zarar/sıkıntı verecek şiddette yağmur, soğuk, sıcak, çamur vbhava/yol şartlarında, mal, can veya namusun tehlikeye gireceği durumlarda farzdeğildir)
3.Hürriyet(Hz. Peygamber’in de dikkate aldığı olguda tüm zamanını efendisine tahsis etmek durumunda olup aksi halde azar ve ceza görecek olan kölelerve esirler büyük çoğunluğa göre yükümlü değilken, Zahirîlere göre hürriyet şartolmayıp dolayısıyla hapishanede düzenleme yapılabilir ve izn-i âm/umuma açık olma şartı da etkilemez.)
4.İkamet (Büyük çoğunluğa göre, cuma kılınan yerde mukim olmak gerekirken, Zührî ve İbrahim Nehaî gibi müctehidlere göre orada konaklayan, Zâhirîler'e göre yolcularda yükümlüdür)
ab) Sıhhat Şartları
1) Vakit. Hanbelîleregöre güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden öğlevakti çıkıncaya kadar, diğerlerinde öğle namazı vaktinde kılmak
2) Cemaat. Ebû Hanîfe ve İ.Muhammed'e göre, imamhariç mukim, yolcu, özürlü,hasta vs en az üç,Ebû Yûsuf a göre en aziki kişi (Ebû Hanîfe birinci rek'atın secdesine, Ebû Yûsuf ve Muhammed iftitah tekbiri alınıncaya, Züfer ikinci rek'attan sonra teşehhüt süresi kadar hazır bulunmalıdır der)İ.Şafiî'ye göre, âkil baliğ, hür, daimî mukim (imam yolcu ise, kendi dışında) kırk erkek (Fatihayı okuyamayan/çabalama yanvarsa sahih olmazken,hutbede veya namazın bir yerinde aşağıya düşerse fâsid olur.) Hanbelîlerde benzer görüşte olupMâlikîlerdemukim bir imam veen az on iki muktedi, (İ. Mâlikin kırk kişiden az olabilirse de de üç dört ile olmaz görüş de vardır) Taberî ise imam hariç bir derken, dört, yedi, dokuz, yirmi, otuz, seksen diyenler de vardır.
3) Şehir .Hanefîler'e göre, cuma namazı şehir veya şehir hükmünde/ya da bu yerin civarında/mezarlık, atış alanları, toplanma sahaları ve bu uzaklıktaki yerlerde (fetvaya esas/müftâ bih görüşe göre “en büyük camisi cuma namazı mükelleflerini alamayacak yoğunlukta nüfusa sahip olan” bazılarına göre, bir yöneticisi olan, farzı eda edecek sayıda mukim cemaat bulunanbüyük küçük yerleşim biriminde/köy, beldede); Mâlikîler'e göre devamlı oturulan şehir, köy vb. veya civarında (çadır vb. de, cami olmayan yerde kılınamaz.);Şâfiîler'e göre, devamlı oturulanşehir veya köy sınırları içinde (Çöl veya çadırda kılamaz); Hanbelîler'e en az kırk kişinin devamlı oturduğu yerde kılınması gerekir.
4) Cami Bütün mezheplere göre bir şehirde/birimdebir camide(Ebû Hanîfe'nin bir ve birden fazla şeklinde iki görüşü vardır ve İ.Muhammed de ikincisini benimserken,Ebû Yûsuf şehir nehirle bölünüyor veya zayıflar/yaşlılar gelemeyecek büyüklükte ise iki camide kılınabilir)Hanefîlerdeki esas fetvaya göre,cami birden fazla ise hepsindekılınabilir ki, Ebû Hanîfe ve İ.Muhammed de bu görüştedir. Şâfiîler'e göre, birden fazla cami olsa bile bir camide kılınmazsa ilk başlayan camininki geçerli olur/diğerleriöğle namazını da kılmalıdır(şehrin büyüklüğü veya güvenlik, sağlık vb. nedenlerletoplanılamıyorsa birden fazla camide kılınabilir, öğle namazı da gerekmez.) Mâlikîler'de de, zorunlu değilken birden fazlacamidekılındığında eskiden beri kılınan camideki, Hanbelîler'de de, bir cami yeterli iken ikincide, ikinci yeterli iken üçüncüde kılındığında devlet başkanının/temsilcisinin kıldırdığı sahih olur.
5) İzin Hanefîlerde, devlet başkanı/temsilcisi/yetkilisi kıldırmalı,(Abbâsîler'den itibaren resmî/yarı resmî mezhep olmanın sonucu bu gibi şartlar getirmişlerdir) diğer mezheplerin bazı bilginlerine göre de,zorunlu değilken birden fazla yerde kılındığında devlet başkanı/temsilcisinin kıldırdığı sahihtir. (Günümüzde cami yapımına izin verilmesi, imamların maaşlarının devletçe ödenmesi ve kamusal örgütlenme de izin olup sonraki Hanefî fıkıhçılar, devlet başkanı/izni bulunanmasa da cemaatin selâhiyet verdiği birisikıldırabilir demişlerdir. Yine, Hanefilerce benimsenen, herkese açık olma/izn-i âm/genel izin de, devlet başkanı nın/yetkilisisin izni kapsamında olup,izni-i amlı camide belirli kimselerle,ancak başka gelen olmamışsa, geçerli olurken, güvenlik ve gizlilikalanlarındaizn-i âm aranmaz.)Ayrıca bir caminin yetkilisi namazı başkasına kıldırtabileceği gibi hutbeyi de okutabilir.
6) Hutbe. a) Rüknü Ebû Hanîfe'ye göre Allah'ı zikir, (elhamdülillah,sübhânallâh veya lâ ilahe illallah yeterli ise de mekruhtur)Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre hutbe denilecek kadar(en az teşehhüd miktarı) zikir, İ.Mâlik'e göre müjdeleyen veya sakındıran, İ.Şafiî'ye göre,iki bölümünde de hamd ve salavat olan,takvayı tavsiye eden, birinde âyet okunan (birincide efdal) ikincide müminlere dua edilen hitap olup, Hanbelîlerde de (sonuncu hariç) aynıdır. b) Şartları Hanefîlerde, vaktinde,namazdan önce,hutbe niyetiyle, cemaate okunmalı(cemaat şart değil görüşüvarsa da, fetva,‘kendisiyle cuma namazı sahih olabilecek en az bir kişi’ üzerine olup cemaatin işitmesi de şart değildir.) hutbe ile namaz arası, başka şeyle kesilmemeli (Hatibin hadesten taharet ve setr-i avreti ve ayakta okuması şart değilse de,sünnet, hatta bazılarınca vacip olduğundan riayet gerekirken, hutbenin Arapça olması da şart değildir.) Mâlikîler'de, ayakta, ikisi de öğle vaktinde, ikisi de hutbe içeriğinde, mescidin içinde,namazdan önce, en az on iki kişinin huzurunda, açıktan, Arapça okunmalı, ikisi arasına ve namazla aralarına başka şey sokulmamalı (hatibin abdestli olması ve niyet şart değildir.) Şâfiîlerde, rükünleri Arapça, öğle vaktinde, namazdan önce, gücü yetiyorsa ayakta, mazereti yoksa ikisi arasında oturarak, okunmalı, ikisinin de rükünlerini en az kırk kişi dinlemeli, ve ikisi arasına namazla aralarına başka şey sokulmamalı, hatip hadesten ve necasetten temiz olmalı, setr-i avrete riayet etmeli, erkek olmalı, sesini kırk kişinin duyabileceği şekilde yükseltmeli, imamlığı sahih olmalı,en azından farzı sünneti ayırabilmeli/farzı sünnet bilmemeli(niyet şart değildir.) c) Sünnetleri Hatibin,abdestli ve avret yerleri örtük(vacip de denir.) olması, minbere kolayca/eziyet etmeden çıkabilmesi için ilk sünneti minbere yakın yerde/önünde kılması(uzakta/mihrapta mekruhtur), minberde cemaate dönük oturup, ezanı dinlemesi/ezanın huzurunda okunması, iki hutbeyi deayakta(vacip de denir.)kılıç, yay veya bastona dayanarak, cemaate dönük, içindeneûzübesmele çekip,açıktan hamd ve senadan sonra, kelime-i şehâdet ve salavat getirmesi, eûzü besmele ile bir âyet okuyup, nasihatte bulunması,hutbeyi iki bölüm halinde ve aralarında üç kısa âyet müddetioturarakokuması,ikinci hutbeye de hamd ve salavatla başlayıp, müminlerin af ve mağfireti, afiyet ve esenliği ve muzaffer olması için dua etmesi, birinciye göre daha alçak sesle okuması,hutbeyi kısa tutması, cemaatin işitebileceği sesle okuması, hutbeden sonra kamet getirilmesi,namazıhutbe okuyanın kıldırması.(Hanefîler'de sünnet olan bu hususların bir çoğu Şafîîler'de sıhhat şartıdır.) d) Hutbede Mekruh Davranışlar Sünnetlerini terk etmek, hutbe esnasında sağa sola bakmak, selâm verip almak, hatta namaz kılmak mekruh, konuşmak/konuşanı uyarmak ise tahrîmen mekruh olup, hatiple cemaatin sorulu-cevaplı konuşması dahi (Hz. Peygamberinböyle yaptığı rivayet edilmekle birlikte) cami disipliniaçısından kerih/çirkin görülmüştür(Hz. Peygamber anıldığında ise sessiz kalmalı veya içinden salavat getirmelidir.)
Cuma Namazının Kılınışı
Öğle vakti girince ezan(dış)okunup sırasıyla; vakit uygunsa 2 rek'at tahiyyatü'l-mescid, 4 rek'at ilk sünnet, (minbere çıkmışsa hatip beklenir.) iç ezan, hutbe, kamet,cemaatle 2 rek'at farz, sonra 4 rek'at son sünnet, 4 rek'at zuhr-i ahîr/son öğle namazı 2 rek'at “vaktin sünneti” kılınır. (farzdan sonraki sünnetin kaç rek'at olduğunda farklı rivayet ve görüşler bulunmakta olup E.Hanîfe'ye göre tek selâmla dört, Şafiî'ye göre iki selâmla dört, E. Yûsuf ve Muhammed'e göre dört artı iki (toplam altı) rek'at, bazılarınca da, camide dört, dışarıda iki rek'at uygundur.)Zuhr-i Ahîr, nüfus artışı sonucu cumanın ‘bir bölgede bir tek camide kılınması’ şartının gerçekleşmemesi (birkaç yerde kılınmaya başlaması) ile, (biri sahih, ötekiler bâtıl olacağı ve hangisinin sahih, hangisinin bâtıl olduğu bilinmeyeceği, ihtiyaten herkesin öğle namazı kılması gerektiği düşüncesiyle) gündeme gelmiş olup, (esasen İ.Muhammed'e uyarak, izdiham olsun olmasın birden fazla camide kılınıyor ve, sonraki Hanefî fıkıhçılar da bunu esas almışlarsa da) ihtiyatlı olmaya/kılmaya devam etmekte yarar vardır.
Hanefîlere göre selâmdan önce yetişenin cuma namazı,(selâmdan sonra eksiğini tamamlamak şartıyla) geçerli olurken, İ.Muhammed, Mâlik ve Şafiî'ye göre,en az bir rek'atı imamla kılmak şart olup, ikinci rek'atın rükûundan sonra yetişen, öğle namazı olarak dörde tamamlar. Yolcu ve mazeretlilerin, cuma namazı kılınan bir yerde öğle namazını cemaatle kılmaları mekruhtur.(Cuma namazını kaçıranlar da öğle namazını ezansız, kâmetsiz ve cemaatsiz kılarken, cuma mükelleflerinin, cuma kılınan bir beldede cuma kılmayıp, cumadan önce veya cuma namazı esnasında öğle namazını kılmaları haramdır)Cuma günü öğle (zeval) vaktinden/ilk ezandan önce yolculuğa çıkılabilirken, bundan sonra cuma namazını kılmadan yolculuğa çıkmak (zorunlu hareket saati çakışmıyorsa)tahrîmen mekruhtur. Hanefilerin dışındakilerde, cuma namazı kaçırılabileceği için fecirden sonra yola çıkmak doğru değildir.)Cuma namazı yükümlüsü nün zevalden sonra hatip minberde iken alışveriş yapması Hanefîlerde tahrîmen mekruh (ancak alışveriş sahih),diğer mezheplerde haramdır( akid geçersizdir).
3) Cenaze Namazı
a) Sekerât Esnasında ve Sonrasındaki İşlemler
Ölen bir müslümanı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp dua etmek ve onu bir kabre gömmek müslümanlar için farz-ı kifâye olup,Peygamberimiz“Ölülerinizin güzel işlerini yâdedin, kötü taraflarını dile getirmeyin”[Tirmizî,“Cenâiz”, 34]buyurmuştur (haramı açıkça işleyen bid'at ve sapıklıkla tanınmış ve bu hal üzere ölmüş biriyse, başkalarını sakındırma amaçlı bahsedilebilir.) Muhtazarı(sekerâttaki insanı) kıbleye doğru sağ yanı üzerine çevirmek/başını yükselterek yüzünükıbleye döndürüp ayaklarını uzatmakmüstehap olup,Kimin son sözü 'La ilahe illallah' olursa, o kişi cennete girer” [Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 16] hadisinde de belirtiği üzere muhtazara kelime-i tevhid(estağfirullâhe'1azîm ellezî lâ ilahe illâ hû, el hayye'l-kayyûme ve etûbü ileyh vb. tövbeyi de kapsayan) telkin etmek sünnettir (Müslim, “Cenâiz”, 1)Yanında Yâsîn veya Ra'd sûresini okumak da müstehaptır. Ölünce(‘Bismillâhi ve alâ milleti resûlîllâh, Allahümme yessir aleyhi emrehû ve sehhil aleyhi mâ ba'dehû ve es'idhu bi likaike vec'al mâ harece ileyhi hayran mimmâ harace anhü’ diyerek)gözleri kapatılır, bir bezle çenesi bağlanır.Elbisesi çıkarılır, örtü çekilir, şişmemesi için karnı üzerine bıçak vb demir konupyıkanacağı yere bırakılır, elleri yana uzatılır, yanında güzel koku bulundurulur. (Büyük hadesliler yanında duramaz, (yıkanıncaya kadar yanında, açıktan Kur'an okumak mekruh olupiçinden veya başka odada okunabilir)
b) Gasl
Bir an önce yıkanıp, kefenlenip hazırlanması ve defnedilmesi müstehaptır. Yıkamak için cenaze teneşir üzerine, ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırılır. Teneşirin çevresi güzel kokulu bir şeyle üç, beş veya yedi defa tütsülenir.Göbeğinden diz altına kadar olan avret yeri örtülür,elbiseleri tamamen çıkarılır. (Gassalfarz olan bu yıkamaya niyet edip besmele ile başlamalı,bitinceye kadar Gufrâneke yâ rahman demelidir.)Yıkayıcı eline bir bez alarak örtünün altından avret yerlerini temizleyip yüzünü yıkar, (ağza burna su verilmez) dudaklarının içini ve dışlarını, burun deliklerini, göbek çukurunu siler, ellerini, kollarını yıkar,(sahih görüşe göre) başını da meshedip, hemen ayaklarını yıkar.(bu abdest verme, namazı anlamayacak yaştaki çocuğa gerekmez) Sonraılık su dökülüp, varsa hatmi(güzel kokulu ot) ile yoksa sabunla yıkanır. Sonra soldan sağa, sağdan solaçevirerekher tarafı üçer defa yıkanır.Sonra cenaze hafifçe kaldırılıp yıkayanın göğsüne veya eline veya dizine dayandırılıp karnı hafifçe ovulur.(bir şey çıkarsa yıkanır, yeniden abdeste baştan yıkamak gerekmez.)Ölünün saçı sakalı taranmaz; saçları ve tırnakları kesilmez; sünnetsizse sünnet edilmez, yıkamada pamuk kullanılmaz, şişmiş dağılmak üzere ise sadece su dökülür.Yıkadıktan sonra kurulayıp kefen giydirilir Başına ve sakalına(secde yeri olan alın, burun, eller, dizler ve ayaklara) hânît (kâfur vb güzel kokulu bir şey) konur.
Ölü kapalı bir mekânda yıkanmalı, yıkayan ve yardım edenden başkasıbakmamalı, en yakını veya müttaki biri yıkamalıdır. (karşılığında para alınmaması uygundur)Erkek ölüyü erkek, kadın ölüyü kadın yıkamalı,yıkayanlar abdestli olmalıdır.Müslümanı yıkayacak müslüman yoksa(keraheten) gayri müslim de yıkayabilir.Kadın kocasını (iddetiçıkıncaya kadar evli sayıldığından)yıkayabilirken, koca karısını (evlilik sona erdiğinden Hanefilerde)yıkayamaz ise de (diğer üç mezhepte yıkayabilir.)yıkayacak kadın yoksa kendisi veya erkek bir mahremi, yoksa başkası(bir bez ile, bakmadan) teyemmüm verir, su bulun madığında dateyemmümle yetinilir. (Bir cenaze için teyemmüm yaptırılıp cenaze namazı kılındıktan sonra su bulunacak olursa, yeniden yıkanırken, namazının ise, E.Yûsuf‟un, iade edileceği ve edilmeyece ği yönünde iki görüşü vardır)Bülûğa yaklaşmamış kız çocuğunu gerektiğinde erkek, erkek çocuğunu da gerektiğinde kadın yıkayabilir.(Cinsel organı kesilmiş veya yumurtaları alınmış erkek de erkek tarafından yıkanır) Hünsâ-i müşkil iseteyemmüm ettirilip, kadın gibi kefenlenir.Suda boğulmuş kimse, yıkamak niyetiyle suda üç defa hareket ettirilir. Bir müslümanın gayri müslim akrabası veya karısı dindaşlarına verilir, verilmezse sünnete riayet aranmaksızın yıkanıp kefenlenerek gömülür. (müslümanın tek akrabası olsa bile teçhiz ve tekfini müslümanların borcu olduğundan, gayri müslime verilmez.Düşük sonucu ölü doğan çocuk, beze sarılıp gömülür. Bir müslümanın başı ve vücudunun çoğu varsa yıkanıp kefenlenir, namazı kılınır.(Başsız vücudun yarısı veya gövdesinin çoğu mevcut olsa da yıkanıp, kefenlenmez ve namazı kılınmaz, beze sarılıp gömülür.)Kefene sarıldıktan sonra ölüden çıkacak bir sıvı veya benzeri şeyler yıkanmaz, öylece gömülür.
c)Tekfin Kefenleme
Erkek veya kadını, bedenleri bedenleri örtülecek şekilde kefenlemek farzdır.Kefen, yensiz yakasız, dikişsiz, oyasız sade bez olup, erkeğinki, boyundan ayaklara uzanan kamîs, baştan ayağa uzanan izâr, baştan ayağa uzanıp baş ve ayak taraflarından düğümlenen lifafe olarak üç kat; kadınınki ise ilâveten baş ve göğüs örtüsüyle beş kattır.(kefen-i sünnet) Bu kadarı bulunamazsa, erkeğe izâr ve lifâfe, kadına ilâveten baş örtüsü (kefen-i kifayet), bu da bulunmazsa tek parçaya sarılır(kefen-i zaruret.) Kefenin beyaz pamuktan olması daha faziletliolup gelenek olarak da beyaz patiskadan yapılmakta ise de,en azından basit ve âdi olmamalı, çok pahalı da olmamalı, terekesine uygun olmalıdır. (Kadınlar için ipekten ve zaferan ve usfurla boyanmış bezden yapılabilir.) Kefenlerin sarılmadan önce birkaç defa güzel kokulu şeylerle tütsülenmesi âdettir. Kefenlemek içintabut veya bir şeyin üzerineönce lifâfe, onun üzerine izâr serilir, sonra kamis giydirilip izârın üstüne konur. Erkeğe, izâr önce soluna, sonra da sağına getirilerek sarılır, sonra da lifâfe aynı şekilde sarılıp açılmaması için, kuşak bağlanabilir. Kadının, saçları ikiye ayrılarak kamis üzerinden göğsüneuzatılır,sonra üzerine yüzünü de örtecek şekilde baş örtüsü konur, sonra izâr sarılır, üzerinden göğüs örtüsü bağlanır, sonra da lifâfe sarılır. (Göğüs örtüsü lifâfeden sonra da bağlana bilir.) Bulûğa yaklaşmış çocuklarınki, büyüklerinki gibi iken, küçüklerinkiise izâr ve lifâfe,hatta tek kat da mümkün ise de, üç kat olması daha iyidir. Kefen masrafı, ölenin malından karşılanır (borcu, vasiyeti ve mirasdan önce gelir),malıyoksa nafakasını verdiği kimselere, o da yoksa devlet veya halka aittir. (Hane fîlerde fetvaya esas görüşe göre, mal bıraksın bırakmasın kadının kefeni kocasına ait iken, İ.Muham med'e göre mal bırakmayan kadının tekfin ve teçhizi nafakasını (malları varsa) teminle yükümlü kimseye ait olup İ.Şafiî de bu görüştedir.) Bir ölünün teçhiz ve tekfin masraflarını karşılamış olan vâris, bunları ölünün terekesinden alabilir. (vâris olmayan biri, vârislerin isteği veya izni olmadan karşılamışsa, terekeden alma hakkı yok ise de vârisler isterlerse ödeyebilirler) Ölünün alnına, sargısına veya kefenine îman/ezelî ahid üzere olduğuna dair şahadet parmağı ile (mürek kep veya kalıcı bir şeyle hoş değil) bismillâhirrahmâ nirrahîm göğsüne Lâ ilahe illallah vb ahidnâme/mu kaddes kelime yazıldığında mağfireti umulur.
Kılınışı Cenaze namazı, abdestli ve kıbleye yönelik cenaze de ön tarafa konularak kılınırken,mazeretsiz olarak cenaze de birlikte camide kılmak tenzîhen mekruh olup, ancak imam ve bir kısım cemaat cenaze ile mescidin ön dış tarafında gerisi saflar bitişik şekilde içerde olabilir. (kabristanda kılınması da uygun görülmemiştir) Cenaze namazına niyet şart olup, ölünün kadın veya erkek, kız çocuk veya erkek çocuk olduğu ta'yîn edilir. (bilmeyen “imamın namazınıkıldığı kişi” diyebilir.)İmam, Allah Teâlâ'nın rızâsı için cenazenin namazını kılmaya ve dua etmeye niyet ederek namaza başlar. (kadınlar için de niyet gerekmez.) Cenaze namazının rükünleri kıyam ve tekbir,sünnetleri ise hamd, sena, salât, selâm, ölüye ve müslüman lara duada ibarettir. (Duaya rükün diyenler de vardır.) Cenaze namazında iftitah tekbirine ilaveten, üç tekbir daha vardır. Cemaat şart olmayıp, tek erkek veya kadında (sadece kadınlar bile cemaatle veyamünferiden)kılabilir. Kıldırmaya en yetkili ve lâyık olanlar yöneticiler,müftü, cami imamı ve veraset sırasına göre veli yakınları gelir ve imamın âkıl-bâliğ olması şarttır. (velinin sırasınıizni olmadanbaşkası alırsa yeniden kılabilir, başkalarına kıldırabilir.)Kadının velisi yoksa kocası, sonra mahalle sakinleri yetkili olup, Ebû Yûsuf, İ.”Şafiî ve Ebû Hanîfe'nin bir görüşüne göre öncelikveliye aittir.Cenaze birden fazla olduğunda ayrı ayrı kılmak daha iyi olup önce getirilenden başlanırken,birlikte getirilenlerden daha faziletli olana öncelik verilir.(Hepsine bir namaz da yeterlidir) İmam Ölünün göğsü hizasında durur, cemaat de hiç olmazsa üç saf bağlar. (en faziletlisi en arka saftır.) Cenaze musallaya, baş tarafı imamın sağına gelecek şekilde konulur, ters konulduğunda, namaz caiz olursa da sünnete saygısızlık olur. Cenaze namazına başlandıktan sonra katılan tekbir alır, noksan tekbirlerini duasızpeş peşe alıp cenaze kaldırılmadan selâm verir.(4. tekbirden sonra katılan ise fetvaya esas olarak, tekbir alıp uyar, selâmdan sonra üç tekbiri kaza eder.) Kadınlarsünnet gereği arka safta yer tutarken, erkeklerin hizasında veya önünde olmaları(mutlak namaz olmadığı için)cenaze namazını bozmaz,fakat diğer fasidler bozar.
Cenazeye karşı kıbleye dönük saf bağlanıp niyet edilir. İmam açıktan, cemaat de içinden tekbir alarak (rükün veya şart) ellerini bağlayıp,“ve celle senâüke” cümlesini de ekleyerek içinden“Sübhâneke”yi okurlar.Ardından imam açıktan, cemaat içinden elleri kaldırmadan tekbir alıpiçinden salli ve bârik duaları nı, aynı şekilde tekbir alınıp, ölüye ve müminlere dua okurlar. Erkek için,اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِحَيِّناَ وَمَيِّتِناَ وَشاَهِدِناَ وَغاَئِبِناَ وَذَكَرِناَ وَأُنْثاَناَ وَصَغِيرِناَ وَكَبِيرِناَ. اَللَّهُمَّ مَنْ أَحْيَيْتَهُ مِنّاَفَأَحْيِهِ عَلىَ الْإِسْلاَمِ. وَمَنْ تَوَفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّهُ عَلىَ اْلإِيْماَنِ. وَخُصَّ هَذَا الْمَيِّتَ بِالَّروْحِ وَالرّاَحَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَالّرِضْواَنِ. اَللَّهُمَّ إِنْ كاَنَ مُحْسِناً فَزِدْ فِي إِحْساَنِهِ. وِإْن كاَنَ مُسِيئاً فَتَجاَوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهِ اْلأَمْنَ وَاْلبُشْرَى وَالْكَرَامَةَ وَالُّزلْفَى بِرَحْمَتِكَ ياَ أَرْحَمَ الرّاَحمِيِنَ çocuk için اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِحَيِّناَ وَمَيِّتِناَ وَشاَهِدِناَ وَغاَئِبِناَ وَذَكَرِناَ وَأُنْثاَناَ وَصَغِيرِناَ وَكَبِيرِناَ. اَللَّهُمَّ مَنْ أَحْيَيْتَهُ مِنّاَ فَأَحْيِهِ عَلىَ الْإِسْلاَمِ. اَللَّهُمَّ اجْعَلْهُ لَناَ فَرَطاً اَللَّهُمَّ اجْعَلْه لَناَ أَجْراً وَظُهْراً اَللَّهُمَّ اجْعَلْهُ لَناَ شَفِيعاً وَمُشَفَّعاً. وَخُصَّ هَذَا الْمَيِّتَ بِالَّروْحِ وَالرّاَحَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَالّرِضْواَنِ. اَللَّهُمَّ إِنْ كاَنَ مُحْسِناً فَزِدْ فِي إِحْساَنِهِ. وِإْن كاَنَ مُسِيئاً فَتَجاَوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهِ اْلأَمْنَ وَاْلبُشْرَى وَالْكَرَامَةَ وَالُّزلْفَى بِرَحْمَتِكَ ياَ أَرْحَمَ الرّاَحمِيِنَkadın içinاَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِحَيِّناَ وَمَيِّتِناَ وَشاَهِدِناَ وَغاَئِبِناَ وَذَكَرِناَ وَأُنْثاَناَ وَصَغِيرِناَ وَكَبِيرِناَ. اَللَّهُمَّ مَنْ أَحْيَيْتَهُ مِنّاَ فَأَحْيِهِ عَلىَ الْإِسْلاَمِ. وَمَنْ تَوَفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّهُ عَلىَ اْلإِيْماَنِ. وَخُصَّ هَذِهِ الْمَيِّتَةَ بِالَّروْحِ وَالرّاَحَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَالّرِضْواَنِ. اَللَّهُمَّ إِنْ كاَنَتْ مُحْسِنَةً فَزِدْ فِي إِحْساَنِهاَ. وِإْن كاَنَتْ مُسِيئَةً فَتَجاَوَزْ عَنْهاَ وَلَقِّهاَ اْلأَمْنَ وَاْلبُشْرَى وَالْكَرَامَةَ وَالُّزلْفَى بِرَحْمَتِكَ ياَ أَرْحَمَ الرّاَحمِيِنَ (İsteyen bu duaların Arapçasını, isteyen anlamını, hiç okuyamayan da Rabbena âtinâ vb de okuyabilir. Hanefîlerde Fatiha dua niyetiyle okunabilirken tilâvet niyetiyle tahrîmen mekruh, Şâfiî ve Hanbelîlerde Fatiha' bir rükün (Hanbelîlerde vacip) olup, ilk tekbirden sonra daha faziletli, Mâlikîlerde tenzîhen mekruhtur) Sonra imam açıktan cemaat içinden tekbir alıp aynı şekilde selâm verirler. (Vacip olan bu selâm verilirken ölüye, cemaate ve imama selâm vermeye niyet edilir.) Cenazeyekatılmayacaklar görülme yecek bir yerde durmalıdır
Araştırılarakkılınannamazdan sonra kıble hatalıçıktığında iade gerekirken, cemaatin abdestsiz olduğu anlaşılsa gerekmez.(İmamınki yeterlidir.)Mekruh vakitlerde kılmak mekruh ise deiade gerekmez.(defin ise mekruh değildir.)Hanefî ve Mâlikilede kıblede sapma olur gerekçesiylegıyabi cenaze namazı caiz değilken, Şâfiîlerde Peygamberimizin Necâşî'nin namazını kılmasına istinaden,Hanbelîlerde de bir ay geçmedikçe kılınabilir. Namazı kılınmadan gömülen cenaze dağılmadığı muhtemel ise, hakkını ödemek adına, kabri üzerine namaz kılınır.Canlı doğup ölen çocuk yıkanıp namazı kılınırken, ölü doğanyıkanır namaz kılınmaz.Yıkanmadan kefenlenen,bir yeri unutulanölü, namazı kılınıpkabre konulsa da toprak atılmadığı sürece açılıp tamamlanır,namazı iade edilirken,toprak atıldıktan sonra(hiç yıkanmasa, kefensiz de olsa) çıkarılması haram olup ancak kabri üzerinde namazı kılınabilir. Ebû Yûsuf‟a göre, (yanlışlık veya dayanılmaz ağrı olmaksızın canına kıyanın) intihar edenin namazı kılınmaz. (ailenin acısını artırmaması adına kılınabilir diyenler olmuştur.) Ana veya babasını kasten öldürenin, çatışmada öldürülen eşkıya, terörist ve soyguncunun da namazı kılınmaz.(şer'î ceza sonucu ölen yıkanıpnamazı kılınır.) Mürtedin namazı kılınmaz, müslüman mezarlığına da defnedilmez. Müslümanla evli ehl-i kitapkadın varsa vasiye tine uyulur, yoksa ailesinin isteğine bırakılır, Ayırdedilemeyen müslüman ve gayr-ı müslim cenaze leri yıkanıp müslüman niyetinehepsine birlikte cenaze namazı kılınır.
e) Teşyî Taşıma
Cenazenin teşyîi,(taşıyıp arkasından mezara kadar gitmek) sünnet ve büyük sevap, hatta iyi akraba veya komşu ise nafile namazdan daha faziletli olup, hazır olan cenazeyi bir an önce defnetmek daha iyidir. Cuma sabahı hazır olan cenazeyi, cuma namazı sonrasına ertelemek mekruholurken(Cenaze meşgalesiyle cuma namazı kaçırılacaksa ertelenebilir) bayram namazı vakti hazır olan cenazenin namazı ise namazdan sonra hutbeden önce kılınır. Teşyîin sünnet/müstehap şekli, dört kişinin dört taraftan önce ön taraftan sağ omuza, sonra ayak tarafından sağ omuza alınır. Sonra ön taraftan sol omuza, sonra arka taraftan sol omuza alarakonardan kırk adım götürmektir.Omuzlarda götürmek ona gösterilen en büyük hürmet ve saygının, insanlığın şeref ve kıymetininnişanı olup, âhiret evinin kapısına mezarlığın uzak olması vb zaruret olmadıkça sırtlamak, eşya gibi hayvan veya arabaya yükleyip götürmek (ruhunu inciteceği gerekçesiyle) mekruh görülmüştür. Cenazenin ardından yürümek daha faziletli olmakla birlikte, önünden de yürünebilirken, yaya olarak takip binitli takipten daha faziletli olup binitli takip edilecekse, cemaati rahatsız etmemek için en önden veyaen arkadan gitmelidir. Cenaze vakar içinde izlenmeli, cenaze ve hüzün ortamına uygun düşecek şekilde davranmalı, gerekmedikçe konuşmamalı, dua, tefekkür ve tezekkür etmelidir. Uygunsuz davranmak, alkışlamak, ölüye ve sahiplerine saygısızlıktır,edep dışıdır. Diğer süreçte, isyan içerikliolmamak şartıyla kederlenmek, göz yaşı dökerek ağlamak fıtri olduğu/günah olmadığı gibi (ölü, tavsiye etmemişse) ağlayanlar yüzünden de kabrinde azap çekmez.
f) Defin
Cenaze mezarlıkta omuzlardan indirilince engel yoksa cemaat oturur. İnmeden oturmak indikten sonra ayakta durmak mekruhtur. Kabrin bir insan boyu kadar derin olması yeterli ise de lahit de (kıble tarafının, yüzü kıbleye dönük kalması için oyulması, önüne de toprak gelmemesi için saygı gereği tahta, kerpiç, kamış vb konulması)faziletli olup, yer yumuşak/ıslaksa, dere gibi kazılır, gerekirse iki yanı örülür, üzerine ölüye dokunmayacak şekilde tahta veya tavanımsı bir şey kapatılır. Islak/yumuşak zeminetabutla gömülebilirse de, gerekmedikçe tabutla gömmek mekruhtur. (bazıları kadınların tabutla gömülmesini güzel karşılamışlardır.) Kabir bulunamadığında, daha önce defin yapılmış bir kabre, kemikler bir kenara toplanıp defnedilebilir. Cenaze kıble tarafından kabre indirilir, sağ yanı üzerine kıbleye döndürülür ve kefen üzerinde bağı varsa çözülür, koyanlarBismillah! ve alâ milleti resûlillâh derler. Kadınları mahremlerinin koyması daha uygundur. Kadınlar kabre yerleştirilinceye kadar gerekirse kabirleri üzerine bir perde çekilir. Definde bulunanların kabir üzerine üç avuç toprak atarak birinci defada “Sizi bundan (topraktan) yarattık”, ikincisinde “Sizi tekrar toprağa iade edeceğiz”, üçüncüsünde de “Sizi bir kez daha topraktan çıkaracağız” demeleri müstehaptır.Kabrin topraktan bir iki karış yükseltilip, deve hörgücü gibi yapılması menduptur. Kabir üzerine su serpmek gerekli değilse de sakıncası da yoktur.
g) Kur'an Dua Telkin
Definden sonra, cenaze ve diğer müminlere bağışlanması niyetiyle orada Kur'an (genellikle Mülk, Vakıa, İhlâs, Felak ve Nâs sûreleri, sonra Fatiha ile Bakara sûresinin ilk beş âyeti) okuyup dua etmek açasındangüzel görülmüş, Peygamberimiz de definden sonrabirazbekleyerek“Kardeşiniz için yüce Allah'tan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet vermesini dileyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir.” [Ebû Dâvud, “Cenâiz”, 67-69]buyurmuş, ve yine Ölülerinize 'lâ ilahe illallah' telkin ediniz”[Müslim, “Cenâiz”, 1] buyurarak (bazı alimlere göre)ölüye iman esaslarını telkin etmeyi tavsiye etmiştir. Bazı Hanefîlere göreaçık bir hüküm/tavsiye ve yasakbulunmayıp,mezhepfetvası olarak da teklif yaşındaki cenazeye meşru görülmüşken, bazı Hanefîler “yapılmaz”der,bazıları da “yapın veya yapmayın” denmez der, Şâfiîlere ve bazı Hanbelîlere göre ise müstehaptır. Definden sonra iyi hal sahibi biri ölüye hitaben üç kez “Ey falan!” diye seslenip şöyle derاُذكُرِالْعَهْدَ الَّذيِ خَرَجْتَ عَلَيْهِ مِنَ الدُّنْيَا شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ وَحْدَهُ لاَ شَري۪ك لَهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَأَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ في۪هَا وَأَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ قُلْ رَضِيْتُ بِالِّٰلهِ رَبًّا وَبِالْإِسْلامِ د۪ينًا وَبِمُحَمَّدٍ نَبِيًّا وَبِالْكَعْبَةِ قِبْلَةً وَبِالْقُرْآنِ إِمَامًا وَ بِلمُؤْمِنِينَ إِخْوَانًا رَبِّيَ لّٰلهُ لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظي۪مُHayatta iken Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed O'nun elçisidir, Cennet ve cehennem gerçektir, yeniden diriliş vardır, kıyamet saati kuşkusuz gelecektir. Allah kabirde yatanları yeniden diriltecektir dediğini, Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, peygamber olarak Muhammed'i, imam olarak Kur'an'ı, kıble olarak Kabe'yi ve kardeş olarak müminleri seçip bununla mutlu olduğunu. Rabbim olan Allah'tan başka ilah yoktur, ben ona dayandım, büyük arşın Rabbi de O'dur.” Dediğini hatırla. Sonra üç kere, ياَ عَبْدَ اللّٰهِ قُلْ لآاِلَهَ اِلاَّ اللّهُEy Allah'ın kulu, lâ ilahe illallah de, ardından üç kere قُلْ رَبِّيَ اللّٰهُ وَ دِينيِالاِسْلاَمُ وَ نَبِيِّ مُحَمَّدٌ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُdeki, رَبِّ لاَ تَذَرْهُ فَرْداً وَ اَنْتَ خَيْرُالْواَرِثِينَRabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed'dir. Ey Rabbim, sen onu tek başına bırakma, vârislerin en hayırlısı sensin”.Çoğunluğa göre ise hadiste ‘‘ölüleriniz’’derken ‘‘sekerat’’ kasdedilmiş olup, sonradan meşru değildir (Mâlikîlerde de mekruhtur.)
“Falan beni yıkasın, namazımı kıldırsın, beni kabre koysun” gibi vasiyetleriyerine getirmek gerekmez ise de velisi rızâ gösterirse getirilir. Taşıma veya kabir hazırlama için ücretle adam tutmak, kendisi için kefen hazırlamak, mezar yeri almak caizdir. Defni gündüz yapmak müstehap, gece ise karanlığın sakıncaları dolayısıyla mekruh olup,sakınca yoksa yapılabilir. Velinin, ertesi günden yedinci güne kadar, ölü için sadaka vermesi, yapamazsa iki rek'at namaz kılmasısünnet olup,ayrıca birinci, üçüncü veya yedinci gününde(sünnet/ tavsiye bulunmamakla birlikte, fakir doyurma niyetiyle) yemek verilebilir.
Taziye “Allah size güzel sabırlar ihsan etsin ve mükâfatını da versin”, “Başınız sağ olsun! geride kalanlara hayırlı ömür versin!” vb. temennilerle yakınlarını teselli etmek, aynı yerde yaşayanların üç gün içinde yapması müstehap olup, sahipleri bu sürede evde beklerken(kabristanda veya evinin önünde ypılması mekruh), hayata dönmelerine mani olacağı içindaha sonra gelmek mekruh görülmüştür.
Iskat Namaz, oruç, kurban, adak, kefaret gibi ibadet ve borçları ifa etmeden ölen kişi adına fakirlere (nakdî, aynî) fidye vermek olup devir de bunun bir yöntemidir.(bkz Oruç/Fidye/Iskat/Devir)
b) Vacip Namazlar
Li-aynihî, (vitir ve bayram namazları, tilâvet secdesi, bazı Hanefîlere göre küsûf namazı gibi vacipliği kula bağlı olmayan) ve li-gayrihî (nezir/adak namazı, sehiv secdesi, bozulan nafile namazın kazası gibi vacipliği kula bağlı olan) namaz ve türevleri olarak ikiye ayrılır.
1)Vitir Namaz
Hz. Peygamber (sav), günün son namazının tek(vitr) olmasını teşvik ve tavsiye etmiş [Müslim, “Salâtü'l-müsâfirîn”,53], bunun da sabah namazının sünnetinden biraz önce/vaktin girmesine yakın kılınmasını önermiştir. [Tirmizî, “Vitr”, 12; Ebû Dâvûd, “Vitr”, 8.](Uyanma endişesiolanların da yatmadan kılabileceğini belirtmiştir.[Müslim,“Salâtü'l-müsâfırîn”,21])Vitir namazı,E.Hanîfe’ye göre vacip, E. Yûsuf, İ.Muhammed ve diğer üç mezhep imamına göre müekked sünnettir. Vitir namazının vakti, yatsı namazının kılınmasın dan fecrin doğmasına kadar olup, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre, fecirden sonra kılınmazken,İ.Mâlik, İ.Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre, sabah namazı kılınmadığı müddetçe kılınabilir. Ramazan dışında yatsıyı kılıp uyuduktan sonra gecenin sonuna doğru kılmak daha faziletli iken,ramazanda teravih’i müteakip cemaatle kılmak evlâ olup, Hz. Peygamber‘in binekte kılması, farz olmadığına ve binekte kılınabileceğine, müstakil olması da kazasınagerekçe sayılmıştır. Vitir namazı Hanefîler'e göre son rek'atında zammı-sure ve rükûdan önce tekbir alıp Kunut duaları okunmak dışında akşam namazı gibi olup (tekbir ve Kunut duası Ebû Hanîfe'ye göre vacip, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre Kunut duası sünnet, İ.Mâlik’e göre üç rek'at vitir namazı kılmak müstehap olup her rekatta selâm verilmelidir ki, bu mezhebe göre bir rek'at da kılınabilir. (Kunut okuyamayan “Rabbena âtinâ” okur veya üç kere “Allahümmağfır lî” ya da üç kere “Yâ Rabbi” der. Kunut duası Hanefîler'e göre sadece vitirde, Şâfıî (sünnet) ve Mâlik'e (müstehap) göre sabah namazının farzında rükûdan doğrulunca da okunurken, Şâfiî veya Mâlikî imama uyan Hanefî ise susar veya içinden okuyabilir.)
2) Bayram Namazı
Ramazan ve kurban bayramlarında iki rek'at olarak kılınan bayram namazı Hanefî mezhebine göre, cuma namazının vücûb şartlarını taşıyan kimselere vacip, Şafiî ve Mâlikîler'e göre müekked sünnet, Hanbelîler'e göre ise farz-ı kifâye olup, sıhhat şartları, Hanefîlerde hutbe hariç cumanınkilerle aynı (hutbe, cumada sıhhat şartı olup önce, bayramda sünnet olup sonra okunur), Şâfiîler'de ise kadınlar da yükümlü olup, camide cemaatle daha faziletlidir. Bayram namazının vakti, şürûk keraheti bitince başlarken, bir beldede birinci gün kılınamadığında 2. gün,(kurbanda 3. gün de) kılınabilir. (Özürsüz terkedilen kılınamaz ise de, kurbanda keraheten de olsa 2. veya 3. gün kılınabilir.)Diğer namazlara göre her rek'atında birinci rek'atta kıraatten önce, ikinci rek'atta kıraatten sonra getirilen üçer tane zait/vacip tekbir bulunur. İlk rek'atta iftitah tekbirinden sonra eller bağlanır (itimâd) ve “Sübhâneke” okunur, sonra zait tekbirlere geçilip, (İmam sesli, cemaatiçinden)Allahüekber denilerek eller kaldırılır ve salınır (ref ve irsal), üç kere “sübhânellah” diyecek kadar beklenip yeniden tekbir alınır; aynı şekilde eller kaldırılıp bırakılır ve biraz beklenip üçüncü tekbirle eller bağlanır, sonra imam içinden eûzü ve besmele çekip açıktan kıraat yapar, ardından rükû ve secdeden sonra ikinci rek'ate kalkılır, ikinci rek'atta ise imam kıraat yaptıktan sonra üç defa tekbir alınır ve eller salınmak üzere dördüncü tekbirle rükûa intikal edilip namaz tamamlanır.(tekbir sayısı Hanefilerin dışındakilerdefarklılık arzeder.) Namaz tamamlanınca imam minbere çıkar, oturmadan(Allâhü ekber, Allâhü ekber; lâ ilahe illellâhü vallâhü ekber. Allâhü ekber ve lillâhi'1-hamd diyerek cemaat de eşlik ederek)hutbeye başlarcumadaki gibi, iki hutbe yapar. Bayram namazına giderken,ramazanda sessiz, kurbanda açıktantekbir getirilir, camiye varınca ikisinde de namaza kadar topluca tekbir alınır, ancakvarsa vaaz dinlenir.İlk rek'ata zait tekbirlerden sonra yetişen, tahrimeden sonra Sübhâneke okumayıp, zait tekbirleri alırken, rükûda yetişen, ayakta tekbir alıprükûa gider, tesbih yerine ellerini kaldırmadan zait tekbirleri yapar(yetiştiremezse düşer.), ikinci rek'atta yetişmiş ise imam selâm verince birinci rek'atı kaza etmek için kalkar ve zait tekbirleri de kıraatten sonraya bırakır.
Peygamberimiz, kurban bayramının arefe günü sabah namazından başlayarak bayramın 4. günü ikindi namazına kadar, farzlardan sonra teşrik tekbiri getirmiş olup, Ebû Hanîfe'ye göre 1.gün, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre 4. gün ikindiye(farzın selâmından sonra, kadın erkek, seferi mukim her mükellefe vacip olup mezhepte fetva da budur(Ebu Hanifeye göre seferî ve mukimlere değildir), bu günlerde geçirilen namaz, bu günlerde kaza edilirkenbu tekbirler de kaza edilir, başka zaman edilmez.) Şâfiî ve Hanbelîlerde sünnet, Mâlikîlerde ise menduptur.
Tilâvet Secdesi
Kur'ân-ı Kerîm'de on dört yerde geçen (el-A'raf: 7/206; er-Ra'd: 13/15; en-Nahl: 16/49; el-İsrâ: 17/107; el-Meryem: 19/58; el-Hac: 22/18; el-Furkan: 25/60; en-Neml: 27/25; es-Secde: 32/15; Fussılet: 41/38; Sâd: 38/34; en-Necm: 53/62; el-İnşikâk: 84/21; el-Alak: 96/19) secde âyetlerinden birini (Arapçasını) okuyan/işiten (bilen/bil dirilen) mükellef için Hanefîler'e göre vacip, diğer üç mezhepte sünnet olup, hatta inanç göster gesi olduğu için abdestsiz olan, hatta hayızlı kadın bile yapmalıdır diyenler olmuşsa da çoğunluğa göre abdest şarttır. (Gözüyle süzen yapmaz görüşü ise bunun okuma sayılıp sayılmayacağı ve açıktan okunup ardından secde edilmesinin intibaı ile ilgilidir) Peygamberimiz “Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde edince, şeytan ağlar ve 'Vay benim halime! Âdemoğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secde etti; cennet onundur. Ben ise secde etmekle emrolundum, ama secde etmekten kaçındım, bundan dolayı cehennem benimdir' diyerek oradan kaçar.”[Müslim, “îmân”, 35] buyurmuş, kendisi ve ashabı da yapmışlardır. Secde âyetlerinin bir kısmında müşriklerin secdeden kaçındıklarının anlatılmasına, bir kısmında muhatapların secdeyle emrolunduğuna bakılınca, hem itaat hem kaçınanlara tepki niteliğindedir.
Yapılışı Avret yerleri örtülü ve abdestli olarak kıbleye dönüp eller kaldırılmaksızın Allâhüekber diyerek
secdeye varılır, üç kere Sübhâne rabbiye'1-a'lâ denildikten sonra Allâhüekber diyerek kalkılır. aslolan, yüzün yere konulması/secde edilmesi olup zikir ve tesbihler sünnet, kıyamdan doğruca secdeye gidilmesi, “gufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr” diyerek doğrudan kıyama dönülmesi müstehaptır. Hemen yerine getirmek zorunlu değilse de amacına uygun olan o anda (arabada ima ile de olsa) yapılmasıdır. Bir toplulukta okunmuşsa, okuyanın topluca yaptırması güzel olur ve kadınlarla aynı hizada olunmasında sakınca bulunmazken, herkes olduğu yerde tek tek de yapabilir. Namazda okunan secde âyeti kıraatın sonuna tesadüf ediyorsa, namaz secdeleriyle (Hanefilerde rükû ile de) yerine getirilmiş olurken, devam edilecekse yapılıp kalkılması gerekir. (Ancak Hz. Peygamber'in namazda tilâvet secdesi yaptığına ilişkin sağlıklı bilgi bulunmayıp, esasında kişi namazda itaat ve tevazu halinde olup namaz secdeleri tilâvet secdesi görevi de görmektedir ve bu, namaz disiplini bakımından daha uygundur)
c) Nafile Namazlar
Farz/vacip dışındaki(revâtib/düzenli; vakitlere bağlı/farzların önündeki ve peşindeki müekked-müstehap sünnet ve regaib/düzensiz; vakitlerden ayrıtatavvu/gönüllü)namazlardır.(Revâtiplerin bazıları müekkede, bazıları gayr-i müekkede olup Hanefîlerde müekkedeler sünnet (örn. teravih), gayr-i müekkedeler müstehap/mendup olarak adlandırılırken, regaibler ise farklı zamanlarda/vesilelerle kılınan teheccüd, duhâ, istihare, istiska, husuf, küsûf, t.mescid, tövbe, evvâbîn, teşbih, ihrama giriş, yolculuğa çıkış ve dönüş, hacet ve abdest-gusül sonrası kılınan gönüllü/tatavvu namazlardır) Ayrıca farz, vacip, sünnet (revâtib) nafile(regaib) tasnifi de vardır
1) Revâtib/Düzenli Sünnetler
Beş vakit farz namazla birlikte kılınan nafile namazlar(sabahtan önce iki; öğleden önce dört, sonra iki; ikindiden önce dört; akşamdan sonra iki; yatsıdan önce dört sonra iki; cumadan önce ve sonra dörder olmak üzere 28 rek'at) olup bazıları müekked, bazıları gayr-i müekked sünnettir.(Hanefîlerde, sünnet-i müekkedelere“sünnet”,gayr-i müekkedlere “müstehap/mendup” denir
a) Müekked Sünnetler
Hanefilerde,Hz. Peygamberin daima kılıp nadiren terk ettiği sabah, öğle, akşam ve cumanın sünnetleri ile yatsının son sünneti, Şâfiîlerde ise, sabahtan önce iki, öğleden önce ve sonra ikişer, akşamdan sonra iki, yatsıdan sonra iki ve cumadan önce ve sonra ikişer olmak üzere 14 rek'at olup teravih de bu tür sünnettir.
Teravih namazı
Teravih namazı, ramazan ayının (orucun değil) sünneti (cemaatle kifâî sünnet)olup, her ikide selâm, her dörtte terviha/dinlenme ile on selâm beş tervîha(teravih) olarak yirmi, (yatsı ve cemaatle vitir dahil 33) rekat olarak kılınır. Hz. Peygamber, teravih namazını birkaç gece dışında münferiden kılmış, “Kim ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır” buyurmuştur. [Buhari, “Salâtü't-terâvîh”, 1; Müslim, “Salâtü'l-müsâfîrîn”, 174.]Bir rivayette Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevî'de itikâf için edindiği hücresinden, ramazanın son on gününde birkaç (Hz Âişe'ye göre iki veya üç) gece çıkıp cemaatle hem yatsı namazını hem de teravih namazını kılmış, insanların yoğun ilgisini görünce de bir gece yatsı namazını kıldırıp hücresine çekilmiş, çıkacağını umarak beklemişler, hatta uyuduysa uyansın diye öksürmeye başlamışlardı ki Hz. Peygamber, (fecr’e doğru) çıkıp, “Sizin teravih kılma hususun daki arzunuzun farkındayım, bu namazı size kıldırmam için bir engel de yoktur, fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz. Haydi evlerinize gidiniz. Farz namazlar dışında, kişinin kıldığı en faziletli namaz evinde kıldığı namazdır.” [Buhârî, “Salâtü't-terâvîh”, 2; Müslim, “Salâtü'l-müsâfîrîn”, 178] demişti. Ebû Zerr' ise şöyle rivayet eder; Hz. Peygamber ramazanın bitmesine bir hafta kalıncaya kadar farz dışında namaz kıldırmamışken, 23. gecede ilk üçte biri geçinceye kadar kıldırdı, altı gece kalınca kıldırmadı, beş gece kalınca, yarısı geçene kadar kıldırdı, “Ey Allah'ın resulü, gecenin kalan yarısında da bize namaz kıldırsaydınız” dediğimde, “İmam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılmak bütün geceyi ihya etmeye eşdeğerdir” buyurdu. Dört gece kala ise, ilk üçte birine kadar beklediğimiz halde, kıldırmadı, üç gece kalınca, ehlini, kadınlarını ve arkadaşlarını da toplayıp bütün gece namaz kıldırdı, o kadar uzadı ki sahuru geçireceğiz sandık, geri kalan gecelerde kıldırmadı.[Ebû Dâvûd, “Salât”, 318] Rivayetler, Hz.Peygamberin ramazanın son birkaç günü mescidde teravih kıldırdığını (rek'at belirsizliği de son ramazanda olduğunu) gösterirken “Hz Âişe ise;“ ramazan geceleri dahil hiçbir gece on bir rek'attan fazla nafile kılmamıştır. Öyle bir dört rek'at namaz kılardı ki, ne kadar uzun ve güzel olduğunu sorma! Ardından dört rek'at daha kılardı, sonra üç rek'at daha kılardı. Bir keresinde “Ey Allah'ın resulü! Vitir kılmadan mı uyuyacaksın?” diyecek sordum, “Ey Âişe, benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz”[Buhârî, “Salâtü't-terâvîh”, 1.] buyurdu demiştir. Buna göre gece kıldığı nafile namaz (vitir çıkarılırsa) sekiz rek'at olup, ashabıyla sekiz rek'at teravih ve sonra da vitir kıldığı rivayetleriyle, teravihin sekiz rek'at olduğu ortaya çıkarken (20 rek'at kıldırdığı rivayeti, diğer rivayetlere aykırılığı ve senedindeki mecruh şahıs dolayısıyla zayıf görülmüştür), Hz Ebû Bekir ve kısmen Hz Ömer devrinde de münferiden kılınmış, bir ramazan gecesi Hz Ömer mescidde dağınık kılındığını görünce ertesi gün Übey b. Kâ'b'ı teravih imamı tayin etmiş, toplu kıldıklarını gördüğünde ise “Bu ne de güzel bir yenilik (bidat) tir!” demiştir.( Hz. Peygamber sav in birkaç kez kıldırdığına göre, düzenli kılınmasını, veya sekizden yirmiye çıkarılmasını, ya da ikisini birlikte kastetmiştir. Ayrıca sahabe zamanında yirmi rek'at kılındığı yönünde icma gerçekleştiği de ileri sürülmekte olup İ.Mâlik Hz. Ömer'in, Übey b. Kâ'b ile Temim ed-Dârî'yi ramazanda cemaate 11 rek'at namaz kıldırmak üzere imam tayin ettiğini, imamın her rek'atta yaklaşık 100 âyet okuduğunu, uzayınca bazılarının bastona dayandığını ve fecre yakın dağıldıklarını kaydetmiş, kimileri bu rivayeti yanlış bulurken, kimileri bunun ilk günlere ait olup sonradan 20 rekatın yerleştiğini söyler ki bu, Hz. Peygamber'in 11 rek'at dışında gece namazı kılmadığı rivayetiyle uyumludur.Neticede rekat sayısı, 20 olarak yerleşip, Hz. Osman ve Hz. Ali zamanında ve daha sonraları böyle devam etmiş, sünnî ve Şiî fıkıh mezheplerinde bundan az diyen olmamıştır.Kısaca 8’i Hz. Peygamber'in sünneti, 12’si de, (20 rek'at olduğu rivayeti müstesna) sahabenin sünneti ve ümmetin ramazanı ihya geleneği olup bazı Hanefîler ilk sekize râtibe sünnet, gerisine müstehap derler.
b) Gayr-i Müekked Sünnetler
Hanefilere göre Hz Peygamber’in bazan kılıp bazan terk ettiği ikindinin sünneti ile yatsının ilk sünneti, Şafiîlere göre, öğlenin sünnetlerini dörder, ikindinin farzından önce dört, akşamın farzından önce iki rek'at namaz kılmak, cuma sünnetlerini dörder rek'at kılmak gayr-i müekked sünnettir (Daha çok Hanefilere göre) a. Mekruh vakitler dışında her vakitte nafile namaz kılınabilir, evde daha faziletlidir. Nafile namazların en kuvvetlisi sabahın sünneti (ilk rek'atında Fâtiha'dan sonra Kâfirûn, ikincisinde İhlâs sûresini okumak da sünnettir.) sonra bazı âlimlere göre akşamın sünneti ve sonra öğlenin ilk sünneti, kimi âlimlere göre öğlenin ilk sünneti olup diğerleri aynıdır. b.Sabahın sünneti dışındaki revatip sünnetler kaza edilmezler. (o da kuşluk vaktinde edilebilir, zevalden sonra edilmez.) c.Başlanıp bozulan nafilenin kazası Hanefîlerde vacip, Mâlikîlerde farz, Şâfıîlerde gerekmez.) d.Nafilelerin bütün rek'atlarında kıraat farz, Şâfıîlerde iki rek'atta bir selâm sünnet, Hanefîlerde ise iki veya dört rek'atta verilebilir. Gündüz nafilelerinde dört, gece nafilelerinde sekiz rek'attan fazlasını tek selâmla kılmak mekruhtur. İkindinin sünneti ile yatsının ilk sünnetinin birinci oturuşunda Tahiyyât'tan sonra Salli-Bârik ve ayağa kalkınca Sübhâneke okunur. Nafilelerde mutlak (belirleme yapmaksızın/sadece namaz kılmaya) niyet yeterlidir e.Nafilelerbinek üzerinde, yerde oturarak da kılınabilirse de, ayakta daha faziletlidir. (Hz. Âişe'nin anlattığına göre gece namazını hiç oturarak kılmayan Peygamberimiz, yaşı ilerleyince de, nafile ' namazlarda kıraati oturarak yapmış, kalkıp otuz kırk âyet okuduktan sonra rükû yapmış olup nafilelerde oturarabilme ruhsatı da, kıraatin uzun olmasına mütealliktir ki bu, teravihte de söz konusu olup, Hz. Peygamberin kıldırdığı sekiz rek'at teravih, bazan gecenin ilk üçte birini, bazan yarısını kaplamış ve bir keresinde sahura kadar sürmüştür.) f.Hz. Peygamberin farzların öncesi ve sonrasında, kaçar rek'at nafile kıldığı tesbit edilememiş ise de, bazılarının öncesinde, bazılarının sonrasında, bazılarının öncesinde ve sonrasında nafile kıldığı bilinmektedir. (Meselâ, öğle ve yatsının ikişer rek'at son sünnetlerini bazan dört, akşam sünnetini de altı rek'at olarak kılmış olup Hanefîlerde böyle yapmak mendup sayılmıştır.)
2) Regaib Sünnetler
Hz. Peygamber'in yaptığı üzere belirli zaman veya vesilelerle ya da herhangi bir zamanda Allah'a yakınlaşma niyetiyle, gönüllü(tatavvu) kılınan namazlardır.
1) Teheccüt(Gece) Namazı, farz ve vacip ve teravih dışında, geceyi ihya için kılınan namazlar olup rivayete göre Peygamberimiz yatsıyı kılıp uyur, gecenin ortalarından sonra uyanıp bir müddet namaz kıldıktan sonra vitir namazını ve daha sonra sabah namazının sünnetini kılardı. [Müslim,“Salâtü'l-müsâfirin,26”] Rek'at sayısı, rivayet çeşitliliğinden dolayı tam belli olmamakla birlikte iki, dört veya sekiz rek'at olarak kılınabilir.
2) Kuşluk(Duhâ) Namazı Peygamberimiz kuşluk vakti nafile namaz kılmış, tavsiye etmiş, bu vakittde 12 rek'at namaz kılana Allah'ın cennette bir köşk bina edeceğini söylemiştir.[Tirmizî, “Vitr”,15.]Kuşluk namazını kılmak müstehap olup, işraktan zevale kadar iki, dört, sekiz(en faziletlisi) veya on iki rek'at olarak kılınabilir.
3) Evvâbîn (Tövbe Edenler) Namazı Peygamberimiz sav “Kim akşam namazından sonra kötü bir şey konuşmaksızın altı rek'at namaz kılarsabu kendisi için on senelik ibadete denk kılınır” demiş. [Tirmizî, “Salât”, 202] kendisi de böyle yapmıştır [Şevkânî, Neylü'l-evtâr, III, 64] Bu namazın kuşluk vakti kılınacağını söylediği de rivayet edilir. [Müslim, “Salâtü'l-müsâfîrîn”, 19.] (bir veya üç selâmla kılınabilir)
4) Tahiyyetü'l-mescid Namazı Peygamberimiz “Biriniz mescide girdiğinde, oturmadan iki rek'at namaz kılsın” buyurmuştur. [Müslim, “Salâtü'l-müsâfîrîn”,11].Şafiîlerde her girişte müstehap, Hanefî ve Mâlikîler de kerahet vakitlerinde mekruh olduğundan istilam tesbih tehlîl ve salavatla yetinilirken, normal vakitte girip kılamayanın dört defa “Sübhânellahi ve'1-hamdü lillâhi velâ ilahe illallâhü vallâhü ekber” demesi mendup, cuma hutbesinde giren Hanefî ve Mâlikîler'e göre kılamaz, Şâfiî ve Hanbelîlerde uzatmamak ve iki rek'atı geçmemek şartıyla kılar. Günde birden fazla girişte bir kere yeterli olup, bir mescide ferdi veya cemaatle kılma niyetiyle girilen namaza başlamak istilam sayılırken, kılmadan oturan Hanefî ve Mâlikîler'e göre (oturmadan daha faziletli ise de) kalkıp kılabilirken, Şâfiîler'e göre kasten oturmuşsa sakıt olur.
5) Abdest ve Gusül Namazı. Hz Peygamber “Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rek'at namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur”buyurmuş olup [Buhârî, “Vudû”,14; Müslim,“Taharet”,5, 6, 17.]Hanefîler'e göre mendup/müstehap, Şâfıîler'e göre sünnet olmakla birlikte hemen kılınacak başka bir sünnet veya farz da yeterlidir.
6) Yolculuğa Çıkış ve Dönüş Namazı. Peygamberimiz yolculuğa çıkarken ve döndükten sonra iki rek'at namaz kılmıştır[bk. Müslim, “Müsâkât”, 21.]Çıkarken evde, dönünce mescidde kılmak daha faziletli olan bu namaz, yolculuğu kolaylaştırması ve ailesine kavuşturması için Rab Teâlâ'ya yakarma, dönünce kavuşturmasına teşekkür olup menduptur.
7) Hacet Namazı. Dört veya on iki rek'at olup, dört rek'at kılınacaksa birinci rek'atra Fâtiha'dan sonra üç Âyetü'l-kürsî, diğer üç rek'atında İhlâs, Felâk ve Nâs sûreleri, namazdan sonra da şu hadisteki gibi devam edilir:Kimin Allah'tan veya insanlardan bir dileği varsa, güzel bir abdest alsın, sonra Allah'ı hamdü sena ve, - salât ve selâm edip, şöyle desin:ﻻَإِلَهَ إِّﻻَّ اللّهُ الْحَليِمُ الْكَرِيمُ، سُبْحَانَ اللّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعظِيمِ، الْحَمدُ اللّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ. أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ، وَعَزَائمَ مغْفِرَتِكَ ، وَالْغَنَيِمَةَ منْ كُلِّ بِرٍّ، وَالسَّﻻَمَةَ مِنْ كُلِّ إثْمٍ ﻻَ تَدَعْ لِى ذَنْباَّ إِﻻّ غَفَرْتَهُ،وَ ﻻَ هَمَّاً إَّ فَرَّجْتَهُ، وَﻻَ حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضاً إِّﻻَّ قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِميِنْ(Tirmizî,“Salât”, 140, 348)
8) İstihare Namazı Peygamberimiz Arapların, yolculuğun akıbeti hususunda fal okuna başvurma adeti yerine istihareyi getirmiş ve şöyle buyurmuştur:‘Biriniz bir işe niyetlenince (kalbini tam vererek) farzın dışında iki rek'at namaz kılsın ve; (Arapçası veya manasıyla) Ey Allah’ım, ilmine güvenerek senden hakkımda hayırlısını istiyorum, gücüme güç katmanı istiyorum. Sınırsız lutfundan ihsan etmeni istiyorum. Ben bilmiyorum, ama sen biliyorsun, ben güç yetiremem ama sen güç yetirirsin. Ey Allah’ım! bu iş, benim dinim, dünyam ve geleceğim için hayırlı olacaksa, takdir buyur, kolaylaştır, uğurlu ve bereketli kıl, …kötü olacaksa, onu benden, beni ondan uzaklaştır, ….hayırlı olanı takdir et, beni hoşnut ve mutlu eyle!”[Buhârî, “Teheccüd”, 25; Tirmizî, “Vitr”, 15.]İstihare için uykuya yatma ve rüya bekleme şartı bulunmayıp, gündüz yapılabilirse de, yatmadan önce yapılması tavsiye edilir. İstihare umularak/samimi yapıldığında kalbe de doğabilirken, birincide sonuç alınamazsa üç veya yedi defa tekrarlanır, sonucundaki rahatlık/ferahlık hayra, sıkıntı/darlık şerre yorulur.
9) Tövbe Namazı Kur'ân ve hadîslerde günah işlenyenin hemen tövbe etmesi gerektiği, Allah'ın samimi tövbeleri kabul edeceği belirtilmiş oluptövbe ve istiğfarın Allaha yakınlaşma, güzel ahlaka ulaşma, imanın kuvvetlenmesi, ibadetelerin güzelleşmesi, özellikle mübarek zamanlarda, seher vakitlerinde, namazların selâmından önce ve sonraki tesbîhatın ardından rahmet ve mağfiret talebi, vs daha bir çok niyetle yapılabilir ki, Peygamberimiz de, geçmiş-gelecek günahları affolunduğu/affedileceği halde, rıza-i ilahi ve şükür amacıyla, günde yetmiş/yüz kere tövbe istiğfarda bulunmuş, bu hususta “Bir kul günah işler de sonra kalkıp güzelce abdest alıp temizlenir ve iki rek'at namaz kılarak Allah'tan bağışlanmak dilerse Allah onu mutlaka affeder” buyurup “Onlar çirkin bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulüm ve haksızlık ettiklerinde hemen Allah'ı hatırlayıp, günahlarının affedilmesini isterler; zaten günahları Allah'tan başka kim affedebilir ki! Bunlar o günahı bile bile bir daha yapmazlar.”[Âl-i İmrân: 3/135.]âyetini okuyarak Allah Teala’nın gerçekten tövbe edip huzuruna çıkmak isteyeni kabul edeceğini, tövbe etmenin iman alameti olduğunu haber vermiştir. Bu namaz hadiste iki rek'at olarak geçmekte ise de daha fazla rekat da kılınabileceği belirtilmiştir.
10)Tesbih Namazı Ömürde bir kez olsun kılınması tavsiye edilen mendup bir namaz olup, Peygamberi miz amcası Abbas'a “Bak amca sana on faydası olan bir şey öğreteyim; bunu yaparsan günahlarının ilki sonu, eskisi-yenisi, bilmeyerek işlediğin-bilerek işlediğin, küçüğü-büyüğü ve gizli yaptığın-açıktan yaptığın on türlü günahını Allah bağışlar” diyerek bu namazı tavsiye etmiş ve öğretmiş, Abbas bunu her gün yapamayız deyince Peygamberimiz, bu namazın haftada bir, ayda bir, yılda bir veya ömürde bir defa kılınmasının yeterli olacağını belirtmiştir. [Ebû Dâvûd, “Tatavvu”', 14, “Salât”, 303; Tirmizî, “Salât”, 350, “Vitr”, 19.]Tesbih namazı dört rek'at olup ilave olarak sübhânellâhi ve'1-hamdülillâhi velâ ilahe İllallâhü vallâhü ekber tesbihi Sübhâne ke'den sonra 15, kıraattan sonra 10 rükûada 10, doğrulunca 10, birinci secdede 10, kalkınca 10, ikinci secdede 10 olmak üzere her rek'atta 75 erden 4 rek'atta üç yüz kere okunur(sehiv secdesinde okunmaz). Aslolan herkesin bu namazı tek başına kılması ise de cemaatle de kılınabilir.
11) Yağmur/İstiskâ Duası ve Namazı Kuraklık durumunda topluca açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Cenâb-ı Allah'tan bolluk ve bereket için yağmur istemek, dua edip, yalvarmak sünnet olup duadan önce iki rek'at namaz kılınabilir. Peygamberimiz cuma hutbesini okurken bir adam gelip,“Ey Allah'ın elçisi! Hayvanlar telef oldu, dua et de Allah bize yağmur versin!” demiş, Peygamberimiz de ellerini kaldırıp,“Allahümme, eskınâ! Allahümme, eskınâ!” (Ey Allahım! Bize su ver, yağmur ver)” diye dua eder etmez bulutlar görünmüş yağmur yağmaya başlamış ve bir hafta sürmüştü. Ertesi cuma bir adam gelerek “Ey Allah'ın elçisi, yağmur sebebiyle, mallarımız telef oldu, yollarımız kapandı. Allah'a dua etseniz de şu yağmuru durdursa!” yince “Allah’ım! Üzerimize değil, çevremize; Allah’ım, dağlara, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç biten yerlere” demiş yağmur kesilmişti [Buhârî, “İstiskâ”, 6; Müslim, “İstiskâ”, 2, 8] Yağmur duasına çıkıldığında Efendimiz'in cehri kıraatla iki rek'at namaz kıldırdığı, ardından ridâsını ters çevirip giydiği, kıbleye dönüp ellerini omuz hizasına kaldırarak dua ettiği de rivayet edilir [Müslim, “İstiskâ”, 1]
12) Küsûf/Güneş ve Hüsûf/Ay TutulmasıNamazları Peygamberimiz oğlu İbrahim'in öldüğü gün güneş tutulması üzerine şöyle demiştir:“Ay ve güneş Allah'ın varlığını ve kudretini gösteren alâmetlerdir.(Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşamasından/doğmasından dolayı tutulmazlar.) Ay veya güneş tutulmasını gördüğünüzde, açılıncaya kadar namaz kılın, dua edin.”[Buhârî, “Küsûf”, 1, 15]Güneş tutulduğunda, ezansız ve kâmetsiz, cemaatle (oluşturulazsa münferiden) en az iki rek'at namaz kılınır. İmam normale göre daha uzun ve açıktan kıraatte bulunur, namazdan sonra ayakta kıbleye veya oturarak cemaate dönük dua eder. Bu namazın sünnet ve cemaatle kılınmasının daha faziletli olduğunda görüş birliği bulunurken, hüsûf namazı tartışmalı olup Ebû Hanîfe ve Mâlik, ay tutulması güneş tutulmasından daha fazla olduğu halde Peygamberimizin bu sebeple namaz kılmadığını öne sürerek, sünnet olmadığını söylemişler, (tek başına iki rek'at, müstehaptır) Şafiî ve Ahmed b. Hanbel küsûf namazı gibidir demişlerdir. Öte yandan, şiddetli rüzgâr, aşırı yağmur, aşırı soğuk vb durumların, âfete dönüşmemesi için de dua edip iki rek'at namaz kılmak güzel/müstehap bulunmuştur. Nitekim Peygamberimiz şiddetli bir rüzgârda şöyle dua etmiştir:“Allah’ım! Senden rüzgârın en hayırlısını, rüzgârla gönderdiklerinin en hayırlısını isterim, bu rüzgârın kötülüğünden, bu rüzgârdakilerin kötülüğünden ve rüzgârla gönderdiğin şeylerin kötülüğünden sana sığınırım.”[Tirmizî, “Da'avât”, 48, 88; Müslim, “İstiskâ”, 15.]
13) Mübarek Gecelerde Namaz. Mübarek gecelerle (Recebin ilk cuma gecesi/Regaib ve 27. gecesi Mi'rac gecesidir. şabanın 15. gecesi Berat, ramazan 27. gecesi Kadir gecesidir.) nafile namaz zikredilme mekle birlikte, bu geceleri vesile ederek nafile namaz kılmak, Kur'ân-ı Kerîm okuyarak tezekkür ve tefekkür etmek tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz Kadir gecesinde nasıl dua edebileceğini soran Âişe validemize şöyle demesini tavsiye etmiştir: “Allahümme, inneke afüvvün tühibbü'1-afve fa'fü anni” (Ey Allah’ım! Sen şüphesiz çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet) [Tirmizî, “Da'avât”, 84.]
14) Şükür Secdesi. Bir nimetin kazanılması veya felâketin/musibetin atlatılması dolayısıyla kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varmak, secdede hamd ve şükürden sonra tekbirle ayağa kalkmaktan ibaret olup,bunu Hz. Peygamber ve bir çok ileri gelen ashabı çeşitli sebeplerle yapmış ve müstehap görülmüştür.
F) CEMAATLE NAMAZ
a) Namazı Cemaatle Kılmanın Önemi
İslâm dini birlik ve beraberliğe büyük önem vermiş olup günlük beş vaktin, haftalık cumanın ve yılda iki bayram namazının topluca kılınması, müminlerin görüşüp halleşmelerine, yardımlaşmalarına, bu birlikte liğin yerleşmesi ve devamına vesile olmaktadır. Cemaatle namaz, dayanışma ve yardımlaşma yönüyle İslâm'ın bir şiarı, vazgeçilmez bir ameli olmuştur. Ve sen içlerinde olup da onlara namaz kıldıracak olur san, onlardan bir bölümü seninle birlikte namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar”[en-Nisâ: 4/102] âyetiyle cihad sırasında bile cemaatle namazıntavsiye edilmesi, Hz. Peygamberin cemaatle namazın, tek başına kılınandan yirmi yedi(beş) derece daha faziletli olduğunu belirtmesi[Buhârî, “Ezan”, 30; Müslim, “Mesâcid”, 42.]kendisinin dedaima cemaate namaz kıldırması, hastalandığında bile Hz Ebû Bekir'e iktida ederek kılması,cemaate riayetin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Cuma dışında en kuvvetli cemaat, sabah, sonra yatsı, sonra ikindi namazının cemaati olup Hz. Peygamber “İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi”[Buhârî, “Ezân”, 9, 32; Müslim, “Salât”, 129, 131.] “Kim yatsı namazını cemâatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış sevabını alır. Sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır”[Buhârî, “Ezan”, 34; Müslim, “Mesâcid”, 260]buyurmuşlardır. Safların en faziletlisi imama yakınlığın sonucu en ön(cenazede en arka) saf olup en yakın duranlar imamlığa ehil olmalı ki gerektiğinde imam değişimi kolay olsun.
Cemaatle namaz bir kişiyle ve hâne halkıyla dahi kılınabilirse de, camide kalabalık bir cemaatın faziletine denk olmaz. Farz namazların cami ve mescitlerde cemaatle kılınışı İslâmın bir sembolü ve şiarı olduğu için terk ve tatil edilmesi asla caiz görülememiştir.Hz. Peygamber “Üç kişi bir köyde veya sahrada bulunur ve cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara hâkim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer” buyurmaktadır.”[Ebû Dâvûd, “Salât”, 47] “Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ateş yakılması için odun toplanmasını emretmeyi, sonra da namaz için ezan okunmasını, daha sonra da bir kimseye emredip imam olmasını, sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm”[Buhârî, “Ezan”, 29, 34; Müslim, “Mesâcid”, 251-254]diyerek cemaatin topluca terkine en ağır müeyyide gerektiğinibelirtmiştir. (iki üç kişi ile cemaat, mazerete binaen olup aslolan büyük cemaat olmaktır.) Bu ve benzeri hadis ve âyetlere istinaden Hanbelîler, cemaatle namazerkeklere farz-ı ayın, Şâfiîler farz-ı kifâye derken, Hanefî ve Mâlikîler'e göre, cuma dışındaki farzları cemaatle kılmak gücü yeten erkeklere müekked sünnettir. Kadınların, hastaların, çok yaşlıların ve kötürümlerin ise cemaat için mescide gitmesi gerekmez.Hanefî ve Şâfîîler'e göre, cemaatin en azı imam ve müdrik/muktediolmak üzere iki kişi ve uyançocuk daolabilir, kiHz. Peygamber deçocuk yaştaki İbn Abbas'a teheccüd kıldırmışve“İki kişi ve daha fazlası cemaattir”[Zeylaî, Nasbü'r-râye, II, 198.]buyurmuştur.
b) Kadınların Mescidlere Gitmeleri ve Saf Düzeni
Hz. Peygamber kadınların cemaate katılmaları hususunda, “Kadınların mescidlere gitmesine engel olma yın. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır.”[Müslim, “Salât”, 134-137; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, III, 148-149.] “Kadınlarınız gece mescide gitmek için sizden izin istediklerinde onlara izin verin.”[Tecrîd-i Sarîh Tercümesi,II,944-945;Müslim,“Salât”,139.] “Kadınlar cemaate katılmak istedikleri zaman, koku sürünmesin ler.”[Müslim,“Salât”, 141-142]buyurmuş veo dönemde kadınlar sabah namazına gittikleri gibi, Hz. Peygam ber onları bayram namazına da teşvik etmiş[Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 98-99; II, 222-223, 311, 510-511, 891] “Henüz kocaya gitmemiş genç kızlar, perde arkasında yaşayan kadınlar (zevâtü hudûr) ve hayızlı kadınlar evlerinden çıksınlar; hayır ve müminlerin duasına (davet) şahit olsunlar. (Ancak)Hayızlı kadınlar, namaz kılınan yerden uzak dursunlar.”[Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 234-235]buyurmuştur. Kadınların farz namazları camide cemaatle kılması daha faziletli olmakla birlikte, fitne endişesiyle sıcak bakılmamış,yaşlılar için Ebû Hanîfesabah, akşam ve yatsıda Ebû Yûsuf ve Muhammedtüm vakitlerde sakınca görmezken, sonraki Hanefiler zamanın bozulma ve fısk nedeniyle yaşlıların dahi cuma ve bayrama gitmelerini mekruh görmüşlerdir. Şâfiî ve Hanbelîler genç/yaşlı güzel ve gösterişli kadınların, Mâlikîler erkeklerin ilgi duymadığı yaşlı kadınların bile gitmelerini mekruh sayarlar. Mukteditek erkek ise imamın sağına durur. (Solu ve arkası sünnete aykırı/mekruhtur.) birden fazla iseler arkasına, tek kadın ise arkasına dururken, kalabalıksa, önce erkekler, arkasında çocuklar ve onun arkasında kadınlar saf tutar ki buna riayet farz olduğunda görüş birliği vardır. (Özellikle Hanefîlerde, kadın erkeklerin arasında/hizasında durunca (muhâzâtü'n-nisâ),duruş düzeni/tertîbü'l-makam terkedilmiş olup iki yanındaki ve tam arkasındaki birer erkeğin, ayrıca imamın önüne egeçen muktedinin namazı bozulur. İ.Şâfiî’ye göre ise muhâzât zarar vermez.) Mutlak namaz olmayan cenaze namazında ise (kahkaha ile gülmek dahi abdesti bozmadığına göre) muhazat zarar vermez ise desünnet(tertip) olan en arkada olmalarıdır.Ancak yönelinen cihetler farklı ise Kabe'nin içinde de zarar vermez. (Duruş düzeninde kadınların yerini belirleyen “Kadınları Allah'ın koyduğu yere, arka saflara yerleştirin”[bk. Zeylaî, II, 36.]ve “Kadınların saflarının en şerli olanı ilk saftır” [bk. Müsned, II, 336]gibi rivayetler kuvvetli olmadığı gibi, konuya delâleti de açık ve kuvvetli değildir. Hanefîlerdenamazın farzlarıancak yakîn/kesinyollarla sabit olurken, cemaat namazının farzlarından olan muhâzâtta/duruş düzeninde haber-i vâhidle amel etmeleri ise cemaat namaatle namazın sünnetle sabit olmasındandır)Diğer taraftanÜmmü Seleme'nin bildirdiğine göre, kadınlar, Hz. Peygamber selâmı tamamlayınca kalkarlar; kendisi de ağırdan alır, birazcık beklerdi. [bk.Tecrîd-i Sarih Tercümesi, II, 891]
c) Cemaatle NamazAdabı ve İktida Halleri
Görevlisi olan mescidde cemaatle kılınmış bir namazı (normalde) o vakitte ezan ve kamet okuyarak cemaatle tekrarlamak (birliğe ve cemaat hedefine aykırı) mekruh görülmüştür. Camiye vakur ve yavaş gidilmelidir(acele yürümek hoş değildir) Kamet veya namaz başlamışsa doğrudan iktida edilir/imama uyulur. (selâmdan önce yetileşecekse sadece sabahın sünneti kılınır) Öğle/cumanın sünnetine başlayınca farza durulsa/hutbe başlansa iki rek'ata tamamlanır. Mâliki, Şafiî ve Hanbelîlerde farz kaçırılacaksa hemen kesip iktida edilir, Hanefîlerde sadece bir rek'at kaçacaksa iki rek'ata; üçüncü rek'ata başlayan da aynı şartla dört rek'ata tamamlarken, dört rek'atlı farzı münferid kılan ise, kamet getirildiğinde birinci rek'atı tamamlamamışsa/secdesini yapmamışsa o anda; tamamlamışsa ikinci rek'atı tamamlayıp uyar.
İftitah tekbirini imamla birlikte veya ilk rekatın rükûunda da olsa yetişip alan/müdrik, gerisini imamla tamamlar,imamla başladığı haldeuyku, gaflet, dalgınlık, abdestinin bozulması gibi bir sebeple ayrılıp tekrar dönen/lahik,selamdan önce yetişebilecekse kaçırdığı kısmı tamamlayıp, değilse doğrudan iktida ederek, eksiğini selamdan sonra (selam verilmişse de)imamın arkasındaymış gibi(kıraatsız, imam kadar bekleyip sadece tesbih, dua ve salavatları okuyup, sehiv secdesi gerektirse de muktediolduğu için yapmayıp, imam yapacaksa(eksiği telâfi etmeden uymuşsa)namazını tamamlayıp yaparak) tamamlar. Yine seferi imama uyan mukim, imamdan önce rükû veya secdeye varan, kalkan, mesbûk/ilk rükudan sonra uyan,yetişemediği, lâhik, kaçırdığı kısımları aynı kaza ederler/hem lâhik hem mesbûktur. Son rek'atın rükûundan sonra uyan ise bütün rek'atları kaçırmış olupnamazını münferiden tamamlar. (Sübhâ neke (hafi kıraatlıda tahrimeden sonra, cehri kıraatlıda ise(imam kıraatta isedinleyip) kaza edeceği rek'atlarda okumak üzere) eûzü besmele,kıraat… şeklinde) E.Hanîfe'ye göre, münferid teşrik tekbirleriyle yükümlü değilken, mesbûk okuyup kaçırdığı rek'atları tamamlar.
Sabahın ikinci rek'atında uyan, tekbir alıp susar, imamla son oturuşta Tahiyyât okuyup selâm vermeden kalkıp ilk rek'atı (Sübhâneke, Eûzü Besmele Kıraat, Rükû, Secde, Tahiyyât, Salli-bârik, Rabbenalar Selâm şeklinde);akşamın ikinci rek'atında uyan birinci rek'atı (aynı şekilde), son rek'atında uyan, (Sübhâneke, imamla teşehhütten sonra kalkıp, Sübhâneke kıraat rükû secde tahiyyat, kalkıp, kıraat,rükû, secde,son oturuş selâmla tamamlar ve ikinci rek'atta oturmasa, birinci rek'at mesabesindeolup sehiv secdesi gerekmez) Dört rek'atlı namazın son rek'atında uyan,(imamlateşehhütten sonra kalkıp Sübhâneke, kıraat, Tahiyyât, kalkıpkalan iki rek'atı), üçüncü rek'atında uyan (imamla teşehhütten sonra, kalkıp ilk iki rek'atı, nasıl kılacak idiyse öyle) ikinci rek'atında uyan (son teşehhüdden sonra kalkıpilk rek'atıkılar)Mesbûkun imam selâm vermeden kalkması (abdesti veya vakti sıkışık değilse) mekruh olup, Tahiyyât'ı bitirmiş ise, kelime-i şehâdeti tekrar eder, veya susarken (İmamın dördüncü rek'atta oturduktan sonra beşinci rek'ata kalktığında mesbûkun namazı bozulurken, oturmadan kalktığında, secdeye varmadıkça bozulmaz)
İmamın namazı bozulursa uyanların da bozulur.Muktedî, namazdaki fiilleri imamla birlikte yapmalıdır. (İmamdan önce rükû ve secdeye gidemez, başını kaldıramaz.)Kıraatı sadece imam yapar/muktedi dinler,açık kraatlı namazlarda Fâtiha'nın bitiminde içinden âmin der; kıraat dışındaki zikir ve tesbihleri kendisi okur.(rükû ve secde tesbihlerini üçe tamamlamadan imam başını kaldırsa, muktedîde kaldırır ken,ilk oturuşta Tahiyyât'ı bitirmeden imam üçüncü rek'ata kalksa, ister tamamlar, isterkalkar, ikisi de vaciptir, uygun olansauymaktır.) İmam bayram tekbirlerini, ilk oturuşu, tilâvet ve sehiv secdelerini ve kunut dualarını terkederse uyanlar da terkeder. Son oturuşta Tahiyyât'ı bitirmeden imam selâm verse, muktedi tamamlayıp selâm verir. (bitirmişseuyar)İmam fazladan bir secde yapar veya son oturuştan sonra selâm verecek yerde kalkarsamuktedi uymayıp“sübhânallah” diyerek uyarır,bu kıyamı secdeye varmadan farkedip oturursa, birlikte selâm verip sehiv secdesi yaparlar, varmışsa, beklemeyip selâm verir. İmam son oturuşu unutup kalkarsa, muktedî ‘sübhânallah” deyip uyarır, imam oturursa selâm verip sehiv secdesi yaparlar; muktedî beklemeyip selâm verirse farzlık iptal olurken,imam secde ile tamamlarsa, son oturuşu terkettiği için imamın da muktedinin de namazı fâsid olur.(son oturuşta Tahiyyattan sonra, muktedi imamıbeklemeden selâm verebilirse demütâbaat vacip olduğundan mekruhtur)
Muktedî hem namaz kılmaya hem de imama uymaya niyet etmeli, imamdan geride durmalı, hizasına/ önüne geçmemelidir. İmam nevi itibariyle muktedîden aşağı namazda olmamalıdır. (Hanefî ve Mâlikîler de nafile kılan/müteneffil, farz kılana uyabilir, fakat farz kılan/müfteriznafile kılana uyamazken, Şâfiî ve Hanbelîlerde(başta Muâz'ın yatsıyı Hz. Peygamberle kıldıktan sonrakabilesine dekıldırmasına istinaden) farz kılan nafile kılana uyabilir, ayrıca Şâfiîlerde vaktin farzını kılanda başkalarına kıldırabilir ve kendi kıldığı da nafile olur.) Dört rek'atlı farzı kaza eden cemaatte imam mukim, muktedî yolcu olursa, (iktidâ, ya ilk iki ya son iki rek'atta olacağından) imam muktedîden durumca daha aşağı olmuş (ka'de veya kıraatta, farz kılan nafile kılana iktidâ etmiş) olur. İmam ve muktedî, aynı farzı kılıyor olmalıdır. İmam lâhik veya mesbûk olmamalıdır. (imamlığa niyet iktidânın sıhhat şartı olmadığından tek başına farz kıla na (farketsin etmesin) iktidâ caiz iken (farkedince sesini yükseltmesi uygundur)mesela öğlenin son rek'a tında uyup selâmdan sonra kalan üç rek'atı tamamlamakta olanamünferid kılıyor zannıyla uyanın iktidası sahih olmaz)
İmam ile muktedî arasında, kadın safı bulunmamalıdır.İmamla muktedî arası mâkul uzaklıkta olup, arada ırmak, yol vs, bulunmamalıdır.Farz dışındaki namazlar, binek üzerinde münferiden kılınabildiği gibi aynı binekte cemaatle de kılınabilir.İmamın intikal tekbirlerini duymaya engel perde, duvar vs bulunma malıdır.(hoparlör vs ile duyuluyorsa problem olmaz) Hanefilere göre itida edilen farklı mezhep imamında, kendi mezhebince abdesti bozan durumolmamalı/bilinmemelidir.(Mâliki ve Hanbelîrde imamın namazı kendi mezhebince sahihse başka mezheptekilerinki de sahih olur. ) Abdestlinin teyemmümlüye veya meshliye; ayaktakinin oturana iktidâsı veya tersi, nafile kılanın farz kılana(tersi değil), ima ile kılanın ima ile kılana iktidası,mukim ile seferinin cemaat olmaları sahihtir (uygun olan mukimin imamlığı olup, yolcu olacaksa seferi olduğunu söylemesi şart değilse de, duyurması iyi olur.)
Münferidenfarz kılanınyanındao namaz için cemaat oluştuğunda henüz secdeye varmamışsakesip uyar,(muhalefet görünmemek için ve müstehap olup, selâm gerekmese de edeben sağa verilir) secdeye varmışsa, sabah ve akşamda yine uyarken (ikinci rek'at secdesine varmışsa, kendisi tamamlar ve cemaat devam ediyorsa da uymaz,uyarsa, imamla kılacağı nafile olur, ki sabahın farzından sonra nafile kilınamadığı gibi, üç rek'atlı nafile de olmaz) öğle, ikindi ve yatsı namazı gibi dört rek'atlı bir farz ise, kıldığı bir rek'ata bir rek'at daha ilâve edip teşehhütte bulunur ve selâm vererek imama uyar, kıldığı iki rek'at da nafile olur.(üçüncü rek'atta bulunup da secdesine varmamış ise, ayakta veya oturarak selâm verip uyar, tek başına kıldığı iki rek'at nafile olur;varmşsa tamamlayıp, öğle/yatsıda nafile olarak yine uyabilir)Nafile kılarken yanında cemaatle namaza başlansa, iki rek'ata,üçüncü rek'atta ise, dördüncü rek'ata tamamlayıp uyar (cenaze namazı kaçacaksa hemen kesip uyar, o nafileyi de kaza eder) Cemaatle sabah namazının kılındığını gören, yetişebilecekse sünnetini (gerekirse Fatihayı ve rükû ve secdelerde birer tesbih okuyarak)kılıp uyar, yetişemeyecekse hemen uyar, (bu sünneti kaza da etmez) sünnete başlamışsa tamamlar.Öğle, ikindi ve yatsının cemaatle kılındığını gören, doğruca uyar, sonra öğlenin ilk sünnetini kaza eder.(ikindinin sünneti kerahat dolayısıyla kaza edilmezken,yatsının ilk sünneti ise, gayr-i müekked olup dilerse eder, dilerse etmez.)
d) Mescide Gitmeye Mani Durumlar
1.Teyemmümü mubah kılacak/ayakta durmaya, yürümeye mani durum;(“Soğan veya sarımsak yiyen kimse evinde otursun, bizden ve mescidimizden uzak dursun”[Buhârî, “Ezan”, 160; Müslim, “Mesâcid”, 73] hadisinde de belirttiği gibi) nezle, grip, sürekli öksürme, burun çekme vbbaşkalarına zarar verici/ bulaşıcı, huzur bozucu hastalık taşımak(mekruh), gittiğinde hastalanacak/hastalığı artacak olmak, hastası kötüleşecek bakıcı/doktor/refakatçi vs olmak. 2.Mal, can veya namusa zarar gelir korkusu. (Hz. Peygamber, korku ve hastalığı mazeret saymıştır.) 3.Yağmur, çamur, şiddetli soğuk, kar, ayaz, sıcak, zifiri karanlık ve geceleyin şiddetli rüzgâr gibi olumsuz hava şartları. 4. Abdesti sıkışık olmak,yola çıkıyor olma, açken sevilen yemeğin hazır olması (huzur ve huşûa mani bu gibi durumlarda münferiden kılmak da mekruhtur) 5. İlmî araştırma ve eğitim öğretimle meşguliyet, hazır bulunan kişi veya heyetle ilmî ve dinî görüş alışverişinde bulunmak 6. Görememe, kötürümlük, düşkün ihtiyarlık gibi bedenî arızalar.
İmamlık Ehliyeti/Liyâkatı
İmamın âkil baliğ erkek ve müslüman olması (kadın sadece kadınlara (cenaze dahil) olabilir) namaz sahih olacak kadar Kur'an'ı ezbere okuyabilmesi, özürlü olmaması, namazın sıhhat şartlarında eksiği bulunmaması şarttır.(Özürlü özürsüze, necasetten tahareti veya setr-i avreti yerine getirmeyen getirene imam olamaz)İslâm toplumlarında birçok konuda olduğu gibi namaz önderliği/imamlığı da önce bölgenin üst düzey yöneticileri; vali, kaymakam, emniyet müdürü ve hâkimlere ait iken,günümüzde, camide imam veya müezzin kıldırmakta, görevlisi olmayan mescidde, veya başka yerlerde ise, o yerin sahibi veya izin verdiği kişi, namaz hükümlerini en iyi bilip Kur'an'ı daha güzel okuyan, daha muttaki olan, yaşça büyük olan, ahlâkça daha üstün olan, daha yakışıklı olan, sesi daha güzel olan, elbisesi daha temiz olan, itibarı daha fazla olan kişi daha lâyık olup, cahilin, mürâi(gösterişçi) ve fâsığın(günahta ısrar edenin), gören varken görmeyenin imameti mekruh görülmüştür.
G) SEHİV SECDESİ
Yanılarak, unutarak veya dalgınlıkla namazın vaciplerinden birini terk veya tehirekarşılık namazın sonun da yapılan secde olup, Hz Peygamber sav şöyle buyurmuştur:“Biriniz namazında şüpheye düşerse doğrusu nu araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın, sonra selâm versin ve sehiv secdesi yapsın” [Buhârî, “Salât”, 31]“Biriniz namazı dört rek'at mı yoksa üç rek'at mı kıldığında şüpheye düşerse, şüpheyi atsın ve yakînen bildiğine göre davranıp namazını tamamlasın. Selâm vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise bu secdeler namazına şefaatçi olur, eğer namazını tam kılmış ise bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesile olur.”[Buhârî,“Sehv”,6-7].Sehiv secdesi Hanefîlerde vacip/yapmayan günahkar (fakat namazı geçerli)olur, Mâliki ve Şâfiîlerde sünnetin terkine karşılık olup sünnet, Hanbelîlerde ise sünnetin terkine karşılık olup,bazan vacip, bazan sünnet, bazan da mubahtır. Esasen farz/vacibin sehven tehiri, vacibin terki olduğundan, sehiv secdesinin tek sebebi vacibin sehven terki olup, kasten terki isâet/yakışıksız/çirkin olsa da, sehiv secdesi gerektirmeyip, eksik olan böyle bir namazı âlimlerin çoğu, pişmanlık ifadesi olarak iadeyi uygun görürken, bu şuurda olmayan için manasız bulmuşlardır. Ancak Fâtiha' veya ilk oturuşun sehven/kasten terkinde vacip olup, namazın fiillerinden birini fazladan yapmak da vacibin terki sayılır.
Yapılışı Son oturuşta “Tahiyyât” okunup, E.Hanîfe ve E.Yûsuf‟a göre sağa ve sola, İ.Muhammed'e göre sadece sağa selâm verilip secde (sehiv secdesi) yapılır, ardından Tahiyyât, salavat, Rabbenalar okunur selam verilir (Sonraki Hanefîler, muktedi müfsid davranışta bulunabilir veya namaz bitti sanıp ayrılabilir diye, imam için İ.Muhammed'inkini, münferid için diğerini uygun görmüşlerdir),İ.Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre selâmın öncesinde yapılır. (Şâfii ve Hanefîlerin ihtilafının zahirde fazilet/evleviyet açısın dan, nevâdirde cevaz açısından olduğu söylenir, ki Hanefîlerde selâmdan sonra, Şafiî'de önce faziletli/evlâ olup Hanefîlerde selâmdan sonra yapılması gerekir, önce yapılırsa tekrarlanır, Şafiîde önce yapılması gerekir sonra geçersizdir.)İ.Mâlik'e göre ise, ziyade fiil (frükû ve secde gibi namazı bozmayacak kadar ilâve) için selâmdan sonra, noksanlık(bir müekked veya en az iki gayr-i müekked sünneti terketmek) için önce,hem fazlalık hem eksiklik için yine önce yapılır. Sehiv secdesi ve sonraki oturuşta Tahiyyât okumak, selâmla çıkmak vacip olup, salavat ise Hanefîlerden Kerhî'ye göre sehiv secdesi ka'desinde, Tahâvî'ye göre, selâm bulunan her ka'dede okunması gerekir. (Kerhî'nin görüşü daha sahih, Tahâvîninki ise daha ihtiyatlı görülmüştür. Bazılarına göre, imam hakkında Kerhî'ninki evlâ; (tezce selâm verince sehiv secdesi yapacağı anlaşılsın diye) münferid için de Tahâvîninki evlâdır.) Sehiv secdesi imam için ve tek başına namaz kılan kişi için söz konusu olup, imanım sehvi, kendisi hakkında asaleten, cemaat hakkında tabean sehiv secdesi gerektirir. Muktedî, imam sehiv secdesi yaptığında o da yaparken, kendisi sehiv secdesini gereken bir şey yapsa dayapmaz, gerektiği halde imam yapmazsa muktedî de yapmaz.
a) Sehiv Secdesini Gerektiren Durumlar
Tahrime’nin terkinde namaz bâtıl olurken, kıraatı(Fatiha ile birlikte sureyi) terkediprükûda hatırlayan kıyama dönüp kıraatedip (sadece zamm-ı sureyi terkeden bir âyet okur) rükûa gider ve rnamaz sonunda sehiv secdesi yapar,(secdeye varmışsa namaz fâsid olur),rükûuterkedip ilk secdede hatırlayan, kalkıp rükûu,ardından secde yapıpdevam eder sonunda sevih secdesi yapar(ikinci secdede hatırlarsa, namaz fâsid olur).Dört rek'atlı farzda son oturuşu unutup beşinci rek'ata kalkan secdeye varmadan hatırlarsa oturupTahiyyât okur, selâm verir, farz oturuşu geciktirdiği için sehiv secdesi yapar,varınca hatırlarsa farzlık bâtıl olup nafileye dönüşür(altıya tamamlar), ka'deden sonra kalkan ise, secdeye varsa dahi farzı geçerli olup,bir rek'at daha ilâve edilir(son ikisi nafile),selâmın tehiri için de sehiv secdesi yapılır.
Bir rüknü tekrar, tehir veya takdim edince (bir rek'atta iki defa rükû veya üç defa secde yapmak,birinci ve ikinci rek'atlarda Fâtiha'nın tekraren okunması, rükûda veya secdede veya teşehhüt yerinde kıraat edilmesi, kıraatten önce rükû etmek, oturacağı yerde kıyam etmek, kıyam edeceği yerde oturmak, rükû yerinde secde etmek, secde edecek yerde rükû etmek gibi),unutulan secde hatırlanıp yapılınca, namaza uzun süre/bir rükün veya vacibi eda edebilecek kadar tereddüt ederek/düşünerek ara verince/bir şey yapmadan geçirince sehiv secdesi yapılır
Kıraatı eksik veya fazla yapınca (Fatihanın tamamını veya çoğunu ya da zamm-ı sureyi okumayınca, Fâtiha'yı, sûreden önce tekrarlayınca)sehiv secdesi yapılır(sureden sonra tekrarlayınca sahih görüşe göre, son iki rek'atta tekrarlayınca ittifakla gerekmez.)Dört rek'at farzın ilk iki rek'atında bir şey okumadı ğını hatırlayan, son iki rek'atta Fatiha ile sûreyi deokur sehiv secdesi yapar. Birinci/ikinci rek'atta Fâtiha'nın devamında sûre okumayıp, secdeden önce hatırlayan, kıyama dönüp sûreyi okuyup tekrar rükû yapar sonunda sehiv secdesi yapar(dönüp sure ve rüku yapmazsa önceki rükû iptal olup namazı bozulur). Üç/dört rek'atlı farzların ilk iki rek'atında okunma sûre üçüncü/dördüncü rek'atlarda Fâtiha'dan sonra eklenip (cemaatle kılınan akşam/yatsıda Fatiha ve sure açıktan okunur, sadece sûrenin açıktan okunacağını söyleyen de vardır. E.Yûsufa göre son rek'atlarda hafi okumak sünnet olup ikisi de hafi okunur, diğer görüşüne göre yeri geçtiği için bu sûre hiç okunmaz)sonunda sehiv secdesi gerekir.
Fâtiha'dan önce başka bir sûre(veya bir harf bile) okunsa ve bu rükûda bile hatırlansa, doğrulup Fatiha ve sûre yeniden okunur, sehiv secdesi gerekir. Fatiha okuyup okumadığında tereddüt eden, sûreye başlama mışsa okur, başlamışsa okumaz, kanaatine göredavranır. Vitirde Kunut duasını okumadığını rükûdan sonra (secdeden önce veya sonra) anlasa, devam edip sehiv secdesi yapar; rükûda hatırlarsa sahih rivayete göre dömesi gerekmeyip, dönse de, devam etse de, sehiv secdesi gerekir. Kunut tekbirinin terki konusunda imamlardan rivayet olmadığı için kimi âlimler gerekmediğini, kimileri de bayram namazına kıyasla gerekeceğini söylemişlerdir. Vitirin üçüncü rek'atında Fatiha ve sûre okumadan Kunut okuyup rükûa varıp bu esnada hatırlayan, kıyama dönüp okuyup sehv secdesi yaparken, Fâtiha sûre arasında teşehhüt okuyunca da sehiv secdesi gerekir. Dört rek'at farzın son iki rek'atında Fâtiha'dan sonra sûre okusa, tercih edilen görüşe göre, sehiv secdesi gerekmez.(kasten Fatiha veya sûre okumadan beklemekisâetolsa da sehiv secdesigerektirmezken,sehven sükutta, Ebû Hanîfe'ye göre gerekir)
Münferide açık veya gizli okumasından dolayı zahir rivayete göre sehiv secdesi gerekmezken, gizli okunacak yerde kasten açıktan okuması isâet,gündüz nafilelerinde açıktan okuması mekruhtur. Kerhî'ye göre rükû ve secdeyi ta'dîl-i erkâna uygun yapmayan sehv sevdesi yapar, Cürcânî'ye göre gerekmez. Birinci/ikinci rek'atta bir secdeyi yapmadığını namazı tamamladığı sırada hatırlayanın namazı fâsid olmayıp, terkettiği secdeyi yapar, tertibi terkettiği için de sehiv secdesi yapar. Kişi farz namazda birinci oturuşu unutup kıyama yöneldiğinde hatırlasa, oturmaya yakın ise oturur ve (kimileri sehiv secdesi gerekir demişlerse de,) sahih görüşe göre sehiv secdesi yapılmaz;kıyama yakın ise,devam eder, vacip oturuşu terkettiği için sonunda sehiv secdesi yapar, tam ayağa kalktıktan sonra hatırlayıp otursa (kıyam bozulmuş olacağından),namazı fâsid olur. (Nafile namazda her halükârda oturmak gerekir. Mesela ilk ka‟dede Tahiyyât okunmadığı üçüncü rek'atta hatırlanacak olsa, üçüncü rek'atın secdesine varılmadığı sürece oturulur ve namazın sonunda da sehiv secdesi yapılır, Yine, dört rek'at nafileyi birinci oturuşu terkederek kılsa, sehiv secdesi gerekir.)
Tahiyyâtı terk edince,ilk oturuşta teşehhütten sonra (“Allahümme salli alâ Muhammed” denince, kimile rine göre “ve alâ âl-i Muhammed”, E.Hanîfe'ye göre bir harf bile dense sehiv secdesi gerekirken, kimileri de, sahih olan, bir rükün eda edecek miktar olmadıkça sehiv secdesi gerekmez demişlerdir,) Tahiyyât, salavat ve zikirlerin açıktan okunması sehiv secdesi gerektirmez. İmam ilk oturuştan çabucak kalksa da, muktedî tahiyyatı tamamalayıpyetişir.İlk oturuşta teşehhüd tekrarına sehiv secdesi gerekirken, son oturuşta gerekmez (üç dört kez okununca sehven uzunca beklenmiş olup gerekir)Öğlenin ilk oturuşunu son zannederek selâm veren ve durumu anlarsa, kalkıp namazını tamamlar sonunda sehiv secdesi yapar. Namazdan çıktım zannıyla selamı unutarak ka'deyi uzatsafarkedince hemen selâm verir sonunda sehiv secdesi yapar. Mesbuk da unutarak imamla selâm verse sehiv secdesi gerekmez. Sehiv secdesinde, meydana gelen sehiv secdesi gerektiren bir şey içinyeniden sehiv secdesi gerekmezken, sehiv secdesi unutularak selâm verilse, mescidden çıkıpkonuşmadıkça yapılabilir.
Rekat sayısında kuşku ve şüphe duyunca;dört rekatı“üç mü, dört mü”, iki rekatı“bir mi iki mi kıldım?” kuşkusu ilk defa ise iade eder, değilse kanaatine göre davranır(tam diyorsa oturup selâm verir ve sehiv secdesi yapar, eksik diyorsa, bir rek'at daha kılıp oturur selâm verir ve sehiv secdesi yapar, kararsızsa, azı esas alıp bir rek'at ilâve eder)sonunda sehiv secdesi yapar. Dört rek'ata başlayıp, birinci rek'at mı, ikinci rek'at mı olduğunda kuşkulanan, bir kıldım deyip her rek'atta ihtiyaten teşehhüt miktarı otururken, ikinci mi üçüncü mü kuşkusunda ise, sahih görüşe göre oturmayıp/ikinci rek'at deyip kalanı tamamlar (Akşamla vitirde, kuşkulanılan üçüncü rek'at olabileceği için oturulurken, ikinci rek'at olabileceği için teşehhüt sonrası bir rek'at ilâve edilir) sonunda sehiv secdesi yapar. Dört rek'atlıda, kılınan rek‟atın dördüncü mü beşinci mi; sabahta ikinci mi üçüncü mü; üç rek'atlıda üçüncü mü dördüncü mü diye kuşkulanılan rekatın sonunda oturulup, (fazla olma ihtimaline binaen) teşehhütten sonra bir rek'at daha kılınıp(ilâve rek'atla fazla kısım nafile olur)sonunda sehiv secdesi yapılır. Bu, kuşkunun, kılınan rekatın secdesinden önce olmasına göre olup, sonraki kuşku (kuşkulu rekat ziyade olup farz olan son oturuş terkedilmiş olabileceğindendir) ittifakla namazı bâtıl ederken, İ. Muhammed'e göre ilk secdede esnasın daki kuşku, bâtıl etmez. Namazı tamamladıktan(İ.Muhammed'e göre teşehhütten) sonraki kuşkuya itibar edilmeyip tam kıldığına hükmedilirken, zann-ı galibi,eksik diyorsa iade eder. Yine, “kıldım mı kılmadım mı?” diye kuşkulanılan namaz da, vakit varsa kılınır, çıkmışsa bir şey gerekmezken, yapıp yapılmadığın da kuşkulanılan rükû veya secde de, namazda ise tekrar edilirken, namazdan sonrakine itibar edilmez.
Mesbûk, imamla sehiv secdelerini yapar imam selâm vermeden kalkıp kıraat/rükû yaptıktan sonra imam selâm verip sehiv secdesi yapsa, dönüp uyar (yaptığı kıraat/rükûu yapılmamış olur,imamın selâmından sonra kalkıp, eksik kısmı tamamlar)uymazsa da namazı fâsid olmayıp, o sehiv secdesini kendisiyapar. Mesbûk secdeye vardıktan sonra imam sehiv secdesi yapacak olsa, namazına devam eder sonunda sehiv secdesini kendisi yapar. Mesbûk, imamdan sonra sehiv secdesi gerektirecekbir şey yapsa sehiv secdesini yapar. Mesbûkun imamla sehven selâm vermesine sehiv secdesi gerekmezken, imamın selâmından sonra verirse gerekir. Sehiv secdesi yapmakta olan veya sehiv secdesinin teşehhüdünde bulunan imama uymak caizdir. Kısaltılan namazda yapılan sehiv secdesinden sonra ikamete niyet edilse, (namaz devam ettiğinden) kıldığı namazı dörde tamamlar. İmamla cemaat arasındaki (üç kıldın dört kıldım) ihtilâfında imamın varsa yakini imama, değilse cemaate, cemaat arasındaki ihtilâftase bir kişi de olsa imamın tarafına itibar edilirken, imam iade eder ve cemaat de uyarsa, sahih olur. (imamın sözü gerçekse, sonraki nafile, yanlışsa vakit namazı/farz kılınmış olur.)
İmam, bayram namazının tekbirlerinden bir veya ikisini terkinde, E. Hanîfe'den bir rivayete göre, bütün tekbirlerinin terkinde de sehiv secdesi yapar. İmam gizli okunacak yerde açıktan, açıktan okunacak yerde gizli okusa zahir rivayete göre sehiv secdesi gerekirken (bazılarına göreFâtiha’nın tamamını veya büyük bir kısmını, yahut kıraat içingerekli miktar âyeti, hafi okuyacakken cehri, cehri okuyacakken hafi okusa;Fâtihayıhafi okuyacakken çoğunu sehven cehri okusa, geri kalanıhafi okur,cehri kıraatlı namazda Fatihayı kısmen hafi okuyup, farkedersebaştan cehri okur, tamamen hafi okuyup fark ederse, devam edip sûreyi cehri okur. Teravihtehafi okusa, sehiv secdesi gerekir. Cehrikıraatlı namazın ilk iki rek‟atında kıraat etmese, son iki rek'atta cehri okur ve sehiv secdesi yapar.)Gece namazını kazaya bırakan, gündüz imam olarak kaza ederken sehven hafi okusa, gündüz namazını geceleyin imam olarak kaza ederken sehven cehri okusa sehiv secdesi gerekir. Geceleyin nafile kıldıran sehven hafi okusa, yahut gündüz nafile kıldıran sehven cehri okusa sehiv secdesi gerekir. (kasten yapmak isâettir.)
H) HASTA İKEN NAMAZ
Kıyam yapamayan(ayakta duramayan/zorlukla duran yere oturarak; oturamayan yattığı yerde ima ederek (başıyla, hatta bazılarına göre göz işaretiyle) nasıl durabiliyorsa(bir şeye oturup yaslanmadan) öyle kılar. Hasta aklı başında iken geçirdiği/kılmadığı beşten az namazı iyileşince kaza eder,(kimilerine göre iyileşemeyecekse ıskat için de vasiyet eder) aklı başında değilken geçirdiği namazlarla beşten fazla olan namazları(iyileşse de) kaza etmez. [bk. Cenaze]
I) KORKU HALİNDE NAMAZ
Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in cephede namazın nasıl kıldıracağına belirten bir âyet ve Hz. Peygamber'in uygulaması bulunmaktadır. Çoğunluğa göre kasr âyetinin [en-Nisâ: 4/101] devamındaki “Sen aralarında olup onlara namaz kıldıracağın vakit, onların bir kısmı seninle namaza dursun ve silâhlarını da alsınlar. Secdeyi tamamladıkları zaman bunlar arkaya geçsinler; namaz kılmamış olan öteki grup gelsin ve seninle namaz kılsınlar; bunlar da silâhlarını alsınlar, tedbiri elden bırakmasınlar. Kafirler sizi gafil avlamak için fırsat kolluyorlar...”[en-Nisâ: 4/102] âyetinin hükmü devam etmekte olup, korku veya saldırı anında farz namaz cemaatla şöyle kılınır; İki grup halinde/nöbetleşe olarak bir grup iktida eder, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra ayrılıp göreve döner, ardından diğer grup kalan rek'atları tamamlayarak göreve döner, imam da kendi başına selâm verir, daha sonra da birinci grup kıraatsiz, ikinci grup kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar.(E.Yûsuf ve bazılarına göre bu Hz. Peygamber'e özeldir)
K) SEFERDE NAMAZ
Sefer/müsaferet, ikamet edilen yerden 90 km mesafede başka bir yere gitmek/gitmek için yola koyulmak olup(yaya veya kafilede deve yürüyüşü esas olmak üzere) kimi gidilecek mesafeyi, kimi de bu mesafedeharcanan zamanı ölçü almıştır. Hanefi çoğunluğa göre sefer süresi, karadave denizde(mutedil havada yelkenli gemi ile) orta yürüyüşle 3 günlük/18 saatlik/85-90 km mesafe(üç konak/merhale) olup, seferîlik belirlenirken gidiş mesafesi esas alındığından,mesafe daha kısa sürede meşakkatsiz katedilse de seferîlik düşmez.Üç günhususundanas bulunmayıp, daha çok sahabenin Hz. Peygamberin uygulamasını tavsiflerineve kendi uygulamalarına istinaden belirlenmiştir. Hanefîler bundadaha çok, mesh hususundaki “Mukim kimse tam bir gün bir gece, yolcu ise üç gün üç gece mesh eder” [Müslim, “Taharet”, 85; Ebû Dâvûd, “Taharet”, 60] hadisini esas almışlar, üç günlük yol/on sekiz saatlik yolculuk da asrımızda kilometreye çevrilmiştir.Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre ise, ortalama iki günlük yolculuk veya ağır yükle yaya olarak iki konaklık mesafedir. Yolcunun bir an önce dönebilmesiiçin de,dört rek'atlı farzların ikişer rek'at kılınması/kasrü's-salât(nafileler tam kılınır), ramazanda orucunu sonraya bırakma, cem (namazların birleştirilmesi), bir gün bir gece olan mesih süresinin üç gün üç geceye çıkarılması gibi,daha çok yaya, at, deve ve günümüzde özel araç yolculuğu(süresi belirsizdir) için ruhsatlar/kolaylıklar getirilmiş ki, bunlar da esasen iş, güvenlik vb. yolculuklara yönelik olup toplu ulaşım,tatil-gezi vbde ise inisiyatife bırakılır
Kasrü's-salât Seferîlik hükümleri baştan beri, önünde hicretten,peşinde Hz Peygamber'in savaşta nasıl namaz kıldıracağından bahsedilen,“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur.”[en-Nisâ: 4/101] âyetine bağlanmış,Hz. Peygamber de umre, hac ve savaş yolculuklarında namazları kasrederek kılmış, İbn Ömer, Hz. Peygamberin böyle yolculuklarda, iki rek'attan fazla kıldığını görmediğini; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın da böyle davrandıklarını söylemiştir.Hanefîler,bütün bunlara ve Hz. Ömer'in kasrın bir hediye olduğu ifadesini, Hz. Âişenin“Namaz ikişer rek'at olarak farz kılındı; sonra hazarda ziyade olundu, seferde olduğu gibi bırakıldı” sözünü ve İbn Abbas'ın“Allah namazı Peygamberimiz'in diliyle hazarda dört, seferde iki rek'at olarak farz kılmıştır” [Buhârî, “Salât”, 1; Müslim, “Salâtü'l-müsafirîn”, 1]sözüne istinaden kasrın azimet/vacip olduğunu söylerken(Bilerek dört kılmak mekruh ise de geçerli, son ikisi nafile, selâmı tehir isekötü bir davranış iken,ilk teşehhüdü terk etmiş veya ilk iki rek'atta kıraatta bulunmamışsa namaz geçersiz olur)Mâlikîlerde müekked sünnet, Şafiî veHanbelîlerdebir ruhsat olup tercihe bırakılmıştır. Seferde kazaya kalan dört rek'atlık namaz ikamette iki rek'at olarak eda edilir.
Seferî kimse, Hanefîlere göre, doğup büyüdüğü, yerleştiği veya evlenip içinde yaşamak istediği, karısının yerleştiği veya barınmayı kastettiği, iş, görev vb. sebeplerle göçtüğü veya yerleştiğiyere(vatan-i aslî), 15 gün ve daha fazla kalmaya niyet ettiği (vatan-ı aslî dışında)biryere(vatan-ı ikâmet) varınca mukim/yerleşik olur ve ruhsatlar sona ererken, 15 günden az kalmayı planladığı yerde (vatan-ı süknâ) süreyi aşsa da seferidir. Şafiî ve Mâlikîlerde ise, 4 gün,Hanbelîlerde 4 günden/20 vakitten fazla kalmaya niyet eden namazlarını tam kılar.Cemaatle namazda mukim seefriye, yolcu mukime uyabilir. Mukim, seferîye uymuşsa, seferi selâm verince mukim vermeyip kalkar dörde tamamlar. (İmamla kıraat yerine geldiği için sağlam görüşe göre, (lâhik mesabesinde olduğundan) kıraatsız tamamlar, yanılırsa sehiv secdesi yapmaz) Dört rek'atlı farz için mukime uyan yolcu ise imamla tamamen kılar.
L) CEM’ NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESİ
Cem', “Öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının, birisinin vaktinde, peş peşe kılınması”ndan ibaret olup, birincinin vaktinde olursa cem'-i takdim, ikincinin vaktinde olursa cem'-i te'hîr olarak adlandırılır. Tüm mezhepler hac zamanı Arafat'ta öğle ile ikindinin öğle vakti, Müzdelife'de akşamla yatsının yatsı vakticem’indegörüş birliğinde iken,Hanefîlerdebunun dışında cem’ caiz görülmez. (Ancak yolculuk, yağmur vb. durumlarda öğleyivaktin sonunda ikindiyi başında, akşamla yatsıyı daaynı şekilde kılmak (cem'ü'l-fiil/cem'ü'l-muvâsala/manevî cem'/şeklî-sûri cem) mümkündür. E.Hanîfeye göre, Arafat cem’inde cemaat şart,diğer mezheplerdedeğildir. Cem' için bir ezanve her namaza kamet okunur. Öğle ikindi cem’inde öğlenin farzından sonra sünnet kılınmadan ikindiye geçilir(İkindi öğleye tâbi olduğundan, öğle geçersiz olursa ikindi geçersiz olur. Müzdelife'de akşamla yatsı tek ezan ve kamet kılınır. (Akşamın farzı ile yatsının farzı arasında sünnet kılınmaz, kılınmışsa yatsı için tekrar kamet getirilir.)
Cem’ , Ca'ferîlerde mazeretsiz caiz olup, diğer üç mezhebin bakışı ise şöyledir:1.Şâfiîve Hanbelîlerde her türlü (Şâfiîlerde bilhassa kasrı caiz kılan), Mâlikîlerde (bazı Mâlikîlere göre deniz yolculuğu dışındaki) yorucu yolculuk cem’i caiz kılar. 2. Mâlikî ve Hanbelîlerde, yağmurda sadece akşamla yatsıo da mescidde cem'i takdimle kılınabilirken, (Şâfıîlerde öğle ve ikindi de cem edilir), Hanbelîlerde çamur, Mâlikîlerde zifiri karanlık da cem’e mazerettir.3.Mâlikîler sonraki vakte kadar namaz kılamayacak derecede kötüleşecek/bayılacak hastaya, Hanbelîler hastalığımeşakkat verene,emzikli veya müstehâze kadına, özürlü veya her vakit abdest alamayana cem'i caiz görürler.(Şâfiîlerde hastalık mazeret değildir). 4.Hanbelîlerde sıkıntı ve meşguliyet, yine Hanbelî fakihi Ebû Ya'la'ya göre “cumanın ve cemaatle namazın terkini caiz kılan,Îbâzîyyeye göre namazı vaktinde kılmaya sıkıntı verenher sebep, cem'i caiz kılarken, İbn Şîrîn, İbn Şübrüme, Eşheb ve bazı Şafiîler, sebep olmaksızın (itiyat haline gelmemesi şartıyla) caiz görmekte olup,Saîd b. Müseyyeb'in de bu yönde fetvası vardır. Bu ihtilaflar da 1.Namaz vakitlerini tayin eden hadisler yanında, cem' konusunda çelişik gözüken haberlerin bulunması2. Arafat ve Müzdelife dışındakilerinbuna kıyas edilip edilmeyeceği.3. Namazların müşterek vakitleri olup olmadığı.(Ca'ferîlerin vakite farklı bakışıdolayısıyla normalde bile cem' caizdir)temel etkenlerdendir
Cem', uydurulmuş olmayıp, Arafat ve Müzdelife cem'inde bütün mezhepler ittifak ettiği gibi, Hz. Peygamber de (korku ve yolculuk olmaksızın da)iki namazı (öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı)bir vakitte kılmış[Muvatta, I, 144; Müslim, “Salâtü'l-müsâfîrîn”, 49],bazı sahâbiler de cem' yapmıştır.Cem'in başka zaman caiz olmadığını savunan Hanefîler, namaz vakitlerinin belliolduğu âyetlerine[el-Bakara: 2/238; en-Nisâ: 4/103.] Cibril'in peş peşe iki gün Hz. Peygamber'e imamlık yaparak namaz vakitlerinin başını ve sonunu gösterdiğine (bu, vaktin dışına çıkılamayacağının delilidir) namazın vaktinin geçirilmesini tehditle yasaklayan hadislere ve İbn Mes'ûd'un mukabil rivayetlerine dayanmışlardır.
Cem'-i takdîmde, birinci namaza başlarken cem' e niyet gerekirken(Kimilerine göre, selam verilinceye kadar edilebilir) cem'-i tehirde birinci namazın vaktinde edilmezse ertelenmiş ve haram işlenmiş olur. Cem'-i takdimde, sırayı riayet gerekirken,cem'-i te'hîrde riayet edilmezse Hanbelîler'e göre sahih olur; Şâfiîler'e göre sahih fakat ikincisi kaza olarak kılınmış olur. Cem'de, peş peşe kılınması (muvâlât) gerekli olup, Mâlikîler, araya nafile katmayı dahi uygun görmezken, Şâfiî ve Hanbelîler'e göre muvâlât cem'-i takdîmde şart, cem'-i te'hîrde değildir. (İki namaz arasının belli bir süresi olmamakla birlikte abdest alacak ve kamet getirecek kadar beklenir denilmişir.)Akşamla yatsı cem'-i takdîmle kılınırsa ağırlıklı görüşe göre, vitir namazı yatsı namazına tâbi olarakpeşinden kılınabilir.
M) KILINANAMIŞ NAMAZLARIN KAZASI
Namaz, vaktinde ifası gereken farz ibadet olup, mazeretsizgeçiren günahkâr olurken. “Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, hatırladığı vakit o namazı kılsın; o vakit, kaçırdığı namazın vaktidir”[Buhârî, “Mevâkıt”, 37; Müslim, “Mesâcid”, 314-316.]“Uyku ihmal değildir. İhmal ancak uyanıklık halinde olandır. Sizden biri namazım unutur veya uyku yüzünden kılamazsa, hatırladığı zaman onu kılsın”[Müslim, “Mesâcid”, 311; Ebû Dâvûd, “Salat, 11]hadisleriyleuyuya kalma ve unutma,ayrıca düşman korkusu, doğumu başlamış olmak ve takipçi ebe olmak mazeret sayılmış, ayrıca, İbn Mes'ûd’un (ra)“Müşrikler, Hendek Savaşı’nda Resûlullah'ı dört vakit namazdanalıkoydular, gecenin Allah'ın bildiği kadar bir kısmı geçtikten sonra Bilâl ezan okudu ve kamet getirdi; Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı; sonra Bilâl kamet getirdi, Hz. Peygamber akşam namazını kıldırdı; sonra kamet getirdi, Hz. Peygamber yatsı namazını kıldırdı.” [Buhârî, “Mevâkit”, 36, 38; Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 535]rivayeti de var ki,namaz kılmasına izin verilmeyenlere,uzun süren ameliyatlarda doktorlara, ikiden fazla namazın cem'i’ne bir ruhsatır.
Zâhirîler'den İbn Hazm gibi bilginler, tembellikle/ihmal ederek/bilerek/farkında olarak kılınmayan (fâite) namazın kaza edilemeyeceğini/kaza hakkı bulunmadığını, sadece tövbe ve istiğfar edilebileceğini/telâfisiz günah olduğunusöylerken, Hanefîler dahil çoğunluğa göre, uyku veunutma gibi iradeyi alan özür nedeniyle kaçırılan namaz kaza edileceğine göre, bilerek kılınmayanın(büyük günah olup tövbe gerekliliği bir yana) kazası daha öncelikleyapılır. (Farzlarınki farz, vitir ve tamamlanmayan/ bozulan nafileninkivacip olup, vakitvarsasünnetler de edilebilir. Meselasabahın sünneti de kılınmamış sa, o gün zevalden önce farzıylabirlikte, öğlenin ilk sünneti iktida için terk edilmişse, fetvaya esas görüşte farzdan sonra son sünnetten önce (bir görüşte sonra) kaza edilebilebilir vebuna cumanın ilk sünneti de dahildir) Beş vakit veya daha fazla devam eden akıl hastalığı, bayılma ve koma hallerinde, kadınlarınhayız ve nifas hallerinde,namaz borcu düşerken(abdest alıp iftitah tekbiri alacak kadar şuuru gelen kaza eder.), mürted irtidat süresince veya daha önce kılmadığı namazları kaza etmeyip (daha önce hac yapmışsa, tekrarlar.)gayr-i müslim toplumda İslâm'a giren ise namazın farziyetini ve kılınışını öğreninceye dek mazurdur.
Hanefiler'e göre namazlar vaktinde nasıl kılınacaksa(Meselâ seferde kaçırılmış dört rek'atlı bir namaz seferde ve ikamette iki rek'at olarak; ikamettde kaçırılmış dört rek'atlı bir namaz da seferde ve ikamette dört rek'at olarak.)kaza edilirken,Şafiî ve Hanbelîler'e göre kaza yapılacak yer ve zamana göre (ikamette kaçırılan dört rek'atlı namazseferde iki, seferde kaçırılan dört rekatlı ise, ikamette(kasr mazereti kalktığı için) dört rekat kılınır.) Yine,kıraaat da ikametteki gibi yapılırken, tertip sahibi(kaza edeceği namaz altı vakittenaz olan) önce kaza sonra vakit namazı kılar(değilse vakti önce kılabilir). Tertip sahibi farz namazını (Ebû Hanîfe'ye göre vitiri de)özürsüz yere veya namazı düşürmeyeceközürle kaçırmışsa (koma, hayız, nifas düşürür) ilk vakit girmeden kaza etmelidir. (Meselâ sabah namazı vaktinde uyuyup kalsa zevalden önce kaza etmelidir, öğleyi önce kılarsa İ.Muhammed'e göre fâsid olur;E. Yûsuf’a göre nafileye dönüşür;E.Hanîfe'ye göre öğleye ilaveten beş vakit namazı daha kılarsa altı vaktin hepsi sahih olur, beş vakit olmadan o sabahı kaza ederse arada kıldıkları fâsid olur). Sıra şartına ise, Resûlullah'ın Hendek Savaşı'nda kılamadığıdört vakti sıraya koyarak vakit namazından önce kılması, İbn Ömer'in “Sizden her kim bir namazı kılamaz da, imamla namaz kılarken hatırlarsa o namazını tamamlayıp unuttuğu namazı kılsın,sonra da imamla kıldığını iade etsin”[Zeylaî, Nasbü'r-râye, II, 62] ifadesi mesned kabul edilmiştir. Ancak,1.Kaza edilecek namazın vitir hariç altı ve daha fazla olması. 2. Vaktin hem kaza hem de vakite yetmeyecek olması. 3.Vakit kılarken kazaborcu hatırlanmaması, tertibi düşürür ve mekruh vakitler dışında (sabah ve ikindiden sonra da) kaza edilebilir. Ayrıca, namazın kazası, regaib nafile kılmaktanönce gelirken (Hanefîlerde revâtiplerkılınabilir) niyet ise, “Vaktine yetişip de kılamadığım ilk sabah/ilk öğle/ilk ikindi/ilk akşam/ilk yatsı namazını kılmaya”veya, “Vaktine yetişip de kılamadığım son sabah, öğle vs namazını kılmaya” şeklinde edilir.