İçereği Atla

İslamın Yargısı

21 Haziran 2025 yazan
İslamın Yargısı
ercan dede
| henüz yorum yok

Devletin üç temel fonksiyonundan biri olan yargı (kaza), toplumda haksızlık ve uiistimali önleyip adaleti hâkim kılmada, fertlerin ve toplumun haklarını güvence altına alıp hukuk düzeni içinde sosyal barışı sağlamada vazgeçilmez önemi ve etkinliği olan bir kurum olup, İslâm’ın insan ilişkilerinde, hukukî ve sosyal hayat için önerdiği ilkeler ve hedefler de adil yargılama ile mümkün hale gelir. Fıkıhta hükümler ferdî ve sosyal, dünyevî ve uhrevî yönleriyle ele alınıp genel bir rehberlik yapılırsa da zaman zaman, özellikle de muamelâtta diyanî hüküm-kazâî hüküm ayırımı ile dinin derunî ve ahlâkî yönüyle şekilci ve kuralcı yönünün birbirini tamamladığı anlatılır. Yargı kararı ne kadar titiz bir çalışmanın ürünü olursa olsun, kişinin uhrevi sorumluluğu bakımından tatmin edici olmayabilirse de, ihtilâfların yargı yoluyla çözümlenmesi ilkesi getirilerek, yargının vermediği hakkı alma (ihkâk-ı hak) hakkı tanınmamış, ancak kişilerin dindarlığı da,toplumsal adaletin başka bir ayağı kabul edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadiste, “Sizler ihtilâflarınızı bana getiriyorsunuz. Muhtemeldir ki bir kısmınız diğerine göre delilini (gerçekte haksız olduğu halde) daha düzgün ifade edebilir ve ben de ondan işittiğime göre onun lehine hükmedebilirim. Bu şekilde kime kardeşinin bir parça hakkını alıp vermişsem sakın onu almasın. Zira ben  (zahire göre verdiğim bu hükümle) ona ancak ateşten bir parça vermişimdir” [Müslim, “Akzıye”, 4; Tirmizî, “Ahkâm”, 2.] buyurmuş, İslâm âlimleri de kendilerinin zahire göre hüküm verdiklerini, olayların gerçeğini ve sırlan bilenin ise Allah olduğunu ifade etmişlerdir.


İslâm kültür ve geleneğinde adliye teşkilâtı ve yargılama hukuku daima özel bir öneme sahip olmuştur. Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn, toplumda bilgili, hakşinas ve ferasetli kimselerin hâkim olarak görevlendirilmesine büyük önem atfetmiş ve bu, Mecelle’de “hakîm, fehîm, müstakim, emîn, mekîn ve metîn”olması gerekir denilip[md. 1792] yargılamada adaletin tecellisi için gösterilen gayret ve bilgi birikimini yansıtan “edebü’l-kâdî” veya “edebül-kazâ” türü kitaplarda olduğu gibi ileri dönemlerde de korunmaya çalışılmıştır.Yargıya intikal eden davalarda da davacı tarafın başta şahit olmak üzere her türlü delil ve belgeyi ileri sürme, davalı tarafın da karşı delil ileri sürme ve teklif edildiğinde yemin etme yükümlülüğü bulunmakta olup, “Davacının davasını delil ile ispat etmesi, iddiayı reddedenin de yemin etmesi gerekir”[İbn Mâce,“Ahkâm”,7; Tirmizî,“Ahkâm”,12.] hadisinde belirtildiği üzere, yemin etmesi istenen kimsenin yanaşmaması, aleyhinde hüküm verilmesini haklı kılmaktadır. Yine, İslâm’da rüşvet almanın ve vermenin, yalanın, yalan yere yemin etmenin ve yalancı şahitliğin büyük günah sayılması, kul hakkı ihlâlinin, gasp ve haksız fiilin ağır ve telâfi edilmesi zor suç ve günahlar arasında yer alması, yargılamada adaletin sağlanmasına da hizmet ederki, şahitlerin güvenilir, doğru sözlü kimseler olmasının, gerektiğinde iyi halinin sabit olmasının (tezkiye) şart koşulması da böyle olup, yine usulünce görülüp karara bağlanan davalar da tarafları bağlayıcı hale gelmiş demektir.


Yargılamaya Konu Suç ve Cezalar


I. ÖLDÜRME


İnsan yaratılanların en değerlisi ve üstünü, hayatının korunması da dinin temel amaçlarından biri olup, haksız yere cana kıymak büyük günah ve bütün insanları öldürmek gibi, bir insanı kurtarmak da bütün insanları kurtarmak gibi görülmüştür.[el-Mâide: 5/32.] Hz. Peygamber Veda haccında, “Bu gün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ve masun ise, canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine masundur (toplumun sorumluluğu ve hukukun güvencesi altındadır”[Buhârî, “İlim”,37,“Hac”,132, Müslim, “Hac”, 147]  buyurarak yaşam hakkının dokunulmazlığını bildirirken, başka bir hadiste “Yedi helak edici şeyden sakınınız. Bunlardan biri de, haklı durumlar müstesna, Allah'ın haram kıldığı bir cana kıymaktır”[Buhârî, “Vesâyâ”, 23;“Tıb”,48;“Hudûd”, 44; Müslim, “îmân”, 144; Ebû Dâvûd, “Vesâyâ”,10.] buyurmuş, daha başka bir hadiste ise ölüm cezasının sadece mürted’e, zina eden evliye ve kasten adam öldürene verilebileceği belirtilmiştir. [Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 1.]İslâma göre, savaşta bile düşmanı öldürme hakkı sınırlı olup, kadın, çocuk, din adamı, yaşlı gibi fiilen katılmayanların öldürülmesi yasaklanmış, esirlerin yaşam hakkı korunurken (Fiilî savaş durumu veya bir cezanın infazı veya meşru müdafaa bunun dışındadır) suçluyu da ancak devletin cezalandırması esas alınmıştır. Kur’anda haksız yere ve kasten bir mümini öldürenin, maktülün yakınları isterse (kısasen) öldürülebileceği [el-Bakara:2/178, 179; el-Mâide: 5/45; el-İsrâ:17/33], tövbe etmezse âhirette de azaba uğrayacağı bildirilirken [en-Nisâ: 4/93], ıslahı umularak kısas istenmez/ kısas yapılamazsa maktülün mirasçılarına kan bedeli/diyet (hataen öldürmelerde de toplum yararı ve nefis terbiyesi için kefaret[en-Nisâ: 4/92])ödenir. Kasten adam öldürenin (âsi ve fâsık) tövbesinin akibeti/ Allah katındaki durumu ilgili âyetlere göre [en-Nisâ 4/48-116; ez-Zümer: 39/53]Allah'a kalmıştır/bağışlar veya cezalandırır.Yakınını kasten öldürenin mirasından mahrum edilmesi ise mirasa konma amaçlı cinayetleri önlemeyi hedef almaktadır. 


Kan Davası, İslâm’da hiçbir şekilde haklı görülmeyip, kasten adam öldürme ve yaralamada mağdur tarafa kısas yahut kan bedeli ve sakatlık tazminatı, hata ile işlenmesi halinde de diyet isteme hakkı verilirken, suçu belirleme, suçluyu yargılama ve cezalandırma hakkı ve yetkisi devlete ait olup bu konuda sıkı sıkıya koruna, kanunilik, eşitlik, objektiflik ve tarafsızlık ilkeleri getirilmiş olmakla birlikte, halkın, hukuka/mahkemelere/devlete güvenmesi, devletin de mağduru/maşerî vicdanı tatmin edici yargılama yapması son derece önemlidir.


II. İNTİHAR


İslâma  göre temel haklar, her türlü tasarrufa açık haklar değil, lütfedilen/belli şartlarla devredilen emanetler olup,  intihar edenler, …bir cana kıymanın bütün insanları öldürmek gibi olduğunu belirten [el-Mâide: 5/32] ayetin kapsamına girerken, Hz. Peygamber de uçurumdan atlayarak, zehir içerek veya öldürücü aletle kendini öldürenin cehenneme gireceğini ve sürekli orada kalacağını bildirmiştir. [Buhârî, “Tıb”, 56] Kur'an'da birer sınav aracı olan sıkıntı ve problemlere sabır ve metanet gösterildiğinde iyi müslüman olunacağı hatırlatılırken [el-Bakara: 2/155-177; el-Hac: 22/35] insanın kendisine verilen yaşama hakkına/vücu duna müdahale etmesi, bu konuda kendini yetkili görmesi nankörlük, intihar da büyük günah sayılmıştır. Ölüme yol açan davranışlar ise tartışmalı olup, ancak ölüm orucu ve tehlikeden kurtulma çabası göstermeyerek ölümü istemek de intihar (Tek başına düşmana saldırmak gibi ölme ihtimali yüksek bir tehlikeye atılmak, zorla, parayla veya rica ile kendini öldürtmek ve ötanazi gibi durumlar ise cinayet) sayılmıştır. İntihar eden müslümanın, âhirette şiddetli bir azap göreceği, cehennem de ebedî kalacağı, ancak inanç durumunu Allahın bileceği söylenirken, cenazesi ise çoğunluğa göre yıkanıp kefenlenir namazı kılınır, müslüman mezarlığına gömülür. (cenaze namazını Hz. Peygamberin kıldırmayışına[Müs lim,“Cenâiz”,37.]istinaden, sadece halktan biri kıldırabilir diyenler de vardır)


III. İFFET ve NAMUSA SALDIRI (KAZF)


İslâm'da zina ve yollarının yasaklanması, örtünmeyle ilgili emir ve düzenlemeler esasen iffet, namus ve  toplumsal ahlâkı korumaya matuf tedbirler olup, zina iftirası da “Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar. Ancak bundan sonra tövbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok bağışlayıcı ue merhamet lidir.”[en-Nûr 24/4] ayetinde de belirtildiği üzere ağır suç sayılmış, ceza (hadd-i kazif) olarak seksen celde/sopa takdir edilmiştir.Diğer bühtan ve iftiralar da yasaklanıp kınanmış ise de herhangi bir ceza öngörülme miştir.


IV. KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI


Kur’anı Kerim’de “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz. Ey müminler, bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir. Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir. Ey iman edenler, zannın çoğundan kaçının. Çünkü bazı zanlar vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbirinizi çekiştirmeyin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Elbette hoşlanmaz) tiksinirsiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.”(Hucurât 10-13) ayetinde olduğu gibi bir çok ayetteinsanın kendi kişiliğini koruyup geliştirmesi, hem de başkalarının kişilik, şeref ve haysiyetine saygılı olması emredilirken, Hz. Peygamber de “Ey insanlar, kanlarınız, mallarınız, kişilikleriniz(ırz) rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır”[Buhârî, “Hac”, 132; “Hudûd”, 9], buyurup, ayrıca hayat, mülkiyet  ve manevî kişilik hakklarının üç dokunulmaz hakk olduğunu belirttiği gibi[Müslim, “Birr”, 32; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 35] kişilik haklarına saygılı olmayı sıkça öğütleyip, aykırı davrananları sert şekilde kınamış, kul hakkı ihlâlinin, sahibi affetmedikçe affedilemeyeceğini söylemiştir. 


V. HIRSIZLIK


Hırsızlık, bütün ilâhî dinlerde ve hukuk düzenlerinde olduğu gibi İslâm'da da ayıp, suç, büyük günah olup Kur'an'da, “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin”[el-Mâide: 5/38.]buyurulurken Hz. Peygamber'in tatbikatı da bu yönde olmuştur(hadd-i serika). İslâm hukukçuları ise suç ve cezada kanuniliği, adalet ve hakkaniyeti temin için, hırsızlığın hangi şartlarda işlenmiş sayılacağı, cezanın uygulanabilme şartları, tekerrür, zorlama ve af gibi durumların cezaya etkisi konularını ayrı ayrı tartışmışlar ve zengin bir doktrin oluşmuştur.


VI. GASP ve YAĞMA


Gasp/başkasının malını zor kullanarak almak, İslâm'ın koruduğu ve dokunulmaz saydığı mülkiyet hakkına karşı haksız fiil olup (hırsızlıktan ayrı) Hanefîler, “Taşınabilir, hukukî ve ekonomik değeri bulunan bir malda, sahibinden izinsiz alenen ve kuvvetle haksız zilyedlik kurmak” şeklinde terif ederler. Hz. Peygamber, “Malı uğruna ölen şehiddir”[Müsned, II, 221-222.]buyurarak, mülkiyet hakkının değerini ve bu hakkın korunmasının kutsallığını veciz bir şekilde ifade etmiş, bu hakka yapılan her türlü tecavüz de yasaklanmıştır. Gasba hem uhrevî hem de dünyevî olmak üzere iki yönlü ceza takdir edilmiş olup, uhrevî hükmü, “Kim bir karış toprak gasbederse, Allah kıyamet gününde onu yedi kat yerden kafasına geçirir”[Buhârî, “Bed'ü'l-halk”, 2;Müslim,“Müsâkât”, 30; Tirmizî, “Bey'at”,21]hadisinde buyurulduğu üzere, günah işlemiş olmak ve bu yüzden cezayı hak etmiş olmak; dünyevî hükmü ise, ele geçirilen şeyin, aynen veya değişikliğe uğramışsa bedelinin iade edilmesidir. Çoğunluğa göre gasbın yapıldığındaki değeri, Şâfiiler'e göre ise gasp ile tazmin arasındaki en yüksek değeri dikkate alınır. (Hanefîler menfaati tazmine gitmezken, Mâlikîler, istifade etmişse, Şâfîîler ise, istifadeye bakmaksızın ettirileceğini söyler.) Şu da var ki,iade uhrevî sorumluluktan kurtaramaz, her fırsatta helallaşme, af ve mağfiret istenmelidir


VII. HAKSIZ  FİİL ve İKTİSAP(KAZANÇ)


Birinin şahsına zarar vermek, malını gizlice almak (hırsızlık) veya zorla almak (gasp/eşkıyalık), tahrip etmek, çocuk, hayvan, kuyu, inşaat vb. ile zarar vermek, müşterinin malını koruyamamak(itlaf) ayıp, günah ve suç olup,  başta zararı misli veya kıymetiyle ödemek üzeredünyevi ve uhrevi cezası vardır.İslâm dini, “Hiçbiriniz kardeşinin herhangi bir malını ciddi olarak veya şaka yoluyla almasın. Biriniz arkadaşının bir değneğini bile alsa onu iade etsin”[Ebû Dâvûd, “Edeb”, 93; Tirmizî, “Fiten”, 3.], “Bir şeyi alan el, onu hak sahibine vermedigi sürece tazminle mükelleftir”[Ebû Dâvûd, “Büyü”, 90.] hadislerinde belirtildiği gibi, şahıslar arası ilişkilerde rızâya büyük önem verip, borç olmayan şeyi ödeme, başkası adına zarureten (ortak malı veya başkasının malını korumak için) ödeme yapma, akitsiz/ ücret kararlaştırılmadan işçi çalıştırma, evinde oturma, arazisini ekip biçme, iki malın karışması/ bitişmesi gibi, bir kimsenin malında izni ve rızâsı bulunmadan tasarrufta bulunup kazanç sağlamayı yasaklamış ve haksız iktisap edilen şeylerin iadesi istenmiştir.


Sarhoşluk Kasten/bilerekiçki içip sarhoş olma, “Ey iman edenler! İçki (hamr), kumar, putlar, şans okları şeytan işi birer pisliktir. O halde bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz”[el-Mâide: 5/90]ayeti ve Hz, Peygamber'in açıklamalarına göre haram olup, böyle sarhoşun eda ehliyeti devam ettiği için de vaktinde yapmadığı amellerinden ötürü günahkâr olduğu gibi, hukukî tasarrufları da geçerlidir.Hanefîler başta, ekseri Mâlikîler, Şâfiîler ve Hanbelîler’e göre böyle sarhoşluk, adam öldürme ve zina cezalarını düşürmeyip hafifletici sebep de sayılmazken, dört mezhep mensubu bazı hukukçular, geçerli irade bulunmadığı gerekçesiyle sözlü tasarruflarının geçersiz olacağı, Hz. Osman, Ö. b. Abdülazîz gibi bazı sahabe ve tabiîn ile Tahâvî ve Müzeni, İbn Kayyım gibi fakihler özellikle boşamasının geçersiz olacağı kanaatindedirler. (Daha çok eşini ve aile efradını cezalandırma olur ki, bu İ.Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'den de rivayet edilir.) Hatta ilk dönem müctehidlerinden Osman el-Bettî ve Zahirîlere göre, temyizden  yoksun olduğu için sözlü tasarruflarına hukukî sonuç bağlanamayacağı gibi bedenî cezaya da çarptırılmayıp sadece içki içme cezası uygulanır. Şu var ki içkinin haramlığında fikir birliği bulunurken, sarhoşluk yaptırımlarının, sarhoşluğun hangi derecesinde uygulanacağı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. (Bazı ilâçların veya meşru şeylerin alınması, zorla içki içirilmesi yahut susuzluktan ölecekken içilen içki ile sarhoş olan ise uyuyan (baygın) sayılıp, boşama, alım satım gibi tasarrufları geçersizdir, fakat verdiği zararı tazmin eder.)


Giriş to leave a comment